Kasrik’ten Geçenler (Menzil Net.).11-20 nci Bölüm Arası.2


Özgeçmişi hakkında bu bilgileri bize veren Aşık Feymani, aşıklığı hakkında şunları söyledi: “Küçük yaşta mecazi dediğimiz aşka tutuldum. Bu aşk 15 yaşıma kadar devam etti. Çoban Osman mahlasıyla şiir yazar, türkü söylerdim. 1964’ün sonbaharında ve 1965’in ilkbahar ve yaz aylarında birkaç kez rüyamda Nurani yüzlü bir zatı görmüştüm. Bana hep ”Feymani” diye seslenmişti. Bu yüzden bu adı mahlas olarak aldım. 1972 yılında evlendim. Üçü oğlan, biri kız olmak üzere dört çocuğum oldu. Halen Azaplı köyü’nde oturuyorum”. Aşık Feymani, 1966 yılında başlatılan Türkiye Aşıklar Bayramı’na 1968’den itibaren katılmaya başladı. Şiir ve atışma dalında büyük başarı gösterdi. Çeşitli ödüller kazandı. Daha sonra yurt genelinde yapılan Aşıklar şölenlerine de katıldı. Şiirlerinde tasavvufi deyişlere geniş yer verir. Çukurovalı aşıklar arasında büyük saygınlığı vardır.
Kaynak: http://www.turkuler.com
GELSİN DE BAKDağlar al yeşil süslenir,
Hele bahar gelsin de bak.
Bülbül aşkınan seslenir,
Güle bahar gelsin de bak.
Bayramlığın giyer dağlar,
Her örnekten basın bağlar.
Türkü söyleyerek çağlar,
Sele bahar gelsin de bak.
Emanet versen götürür,
Menziline tez yetirir.
Dertliye derman getirir,
Yele bahar gelsin de bak.
Cennet sanarsın cihanı,
Kalkar dağların dumanı.
İner ovanın ceylanı,
Çöle bahar gelsin de bak.
Dere kenarında taşlar,
Hep yosun tutmağa başlar.
Yuva için tüner kuşlar,
Dala bahar gelsin de bak.
Turnam kanadını düzler,
Ördek avcısını gözler.
Çığrışarak konar kazlar,
Göle bahar gelsin de bak.
Feymani biter acılar,
Kağnılar yürür gıcılar.
Kervan düzer yaylacılar,
Yola bahar gelsin de bak
Her mücevher değerini bulmazdı,
Sarrafından ayar danışmasaydı.
Kerpiç yığılmayan bina olmazdı,
Ustası mimara yanaşmasaydı.
Köprüsüz dereden yolcu geçmezdi,
Kuş kanatsız olsa gökte uçmazdı.
Kamili, cahili kimse seçmezdi,
Oturup üç beş laf konuşmasaydı.
Hak olmasa dağlar yüce olmazdı.
Yük olmasa canlı cüce olmazdı,
Gündüz gündüz olur gece olmazdı,
Dağların ardına gün aşmasaydı.
Feymani her güzel yar edilmezdi,
Aşka düşmeyince zar edilmezdi.
Hayırlı, hayırsız kar edilmezdi,
Herkes mesleğine sınaşmasaydı
Ahu Gözlüm Tut Elimden,
Vazgeçmeden Emelimden.
Aşkın Beni Temelinden,
Yıkmadan Gel, Yakmadan Gel.
Derde Salmadan Başımı,
Noksan Etmeden İşimi.
Damla Damla Göz Yaşımı,
Dökmeden Gel, Akmadan Gel.
Feymani’yim, Kaçma Benden,
Usanmadı Gönül Senden.
Ecel Tatlı Canı Tenden,
Çekmeden Gel Çıkmadan Gel
Baki değil şu dünyanın ziyneti,
Ölüm kıyametin bir alameti
Yolcuya yıldızın, ayın alameti.
Karanlıkta bakmayınca bell’olmaz
Kimi yaşar birlik dirlik içinde,
Kimi nefse esir hürlük içinde.
İnsan hoş görünür varlık içinde,
Yiğit düşüp kalkmayınca bell’olmaz.
Zalimlerin bu dünyada nesi var?
Amma o dünyada endişesi var.
Kimin torbasında neyi nesi var,
Ağz’aşağı silkmeyince bell’olmaz.
Feymani kefinmiş servetin malın,
Hakka yakın eyler ahvalin, halin.
Sabrı var mı yok mu öğünen kulun,
Beliları ilkmeyince bell’olmaz
Gelen miydim, giden miydim ?
Yaprak mıydım, beden miydim?
Toprak mıydım, maden miydim?
Şu alemde bundan evvel.
Yürür müydüm adım adım,
Yine Adem miydi adım.
Ne yedim içtim yaşadım,
Şu alemde bundan evvel.
Ayna mıydım resim miydin?
Manamıydım cisim miydi?
Feymani’ye isim miydin?
Şu alemde bundan evvel
İki yıl Konya da yapılan aşıklar bayramına katıldı. 1968 yılında şiir dalında birinci olarak Fuzuli ödülünü aldı. 1969 da atışma ve şiir dallarında ikinci olarak Dadaloğlu ve Yunus Emre ödüllerini kazanmıştır. Şiirleri iç dünyasını yansıtır. Tasavvufa yönelmiştir. Şiirlerinde kendine özgü bir incelik ve deyiş güzelliği vardır. 23 Kasım 2001 tarihinde aramızdan ayrıldı…
Kaynak: http://www.turkuler.com
Duygular Dönüştü Söze
Erenler Zehir Getirin
Balınan Öldürmen Beni
Bağrıma Diken Batırın
Gülünen Öldürmen Beni
Hiçlik Aleminde Mestim
Varlık Sevdasını Kestim
Yokluk Benim Eski Dostum
Malınan Öldürmen Beni
Yar Diyerek Yana Yana
Can Teslim Ettik Canana
En Yakınım Kıysın Bana
Elinen Öldürmen Beni
Bir Aşktır Düştü Özüme
Yanarım Kendi Közüme
Leyla Görünüp Gözüme
Çölinen Öldürmen Beni
Duygular Dönüştü Söze
Yanık Seda İşler Öze
Dertli Dertli Vurup Saza
Telinen Öldürmen Beni
Hüdaiyim Daldım Gama
Saldı Beni Demden Deme
Asın Kesin Yüzün Amma
Dilinen Öldürmen Beni
Faydası olmayan bahardan yazdan
Yüce dağbaşının kışı makbuldür
Cahilin ettiği sohbetten sözden
Alimin hayali düşü makbuldür
Lokma yeme muhannetin elinden
Kurtulaman sonra acı dilinden
Namertlerin kaymağından balından
Merdin kuru yavan aşı makbuldür
Hüdai konuşur bir ince dilden
Hal ehli olmayan bilir mi halden
Bilgisiz görgüsüz duygusuz kuldan
Ölülerin mezar taşı makbuldür
Gönül çalamazsan aşkın sazını
Ne perdeye dokun ne teli incit
Eğer çekemezsen gülün nazını
Ne dikene dokun ne gülü incit
Bülbülü dinle ki gelesin coşa
Karganın namesi gider mi hoşa
Meyvesiz ağacı sallama boşa
Ne yaprağını dök ne dalı incit
Bekle dost kapısın sadık dost isen
Gönüller tamir et ehli dil isen
Sevda Sahrasında Mecnun değilsen
Ne Leyla’yı çağır ne çölü incit
Rızaya razı ol hakka kailsen
Ara bul mürşidi müşkülde isen
Hakikat şehrine yolcu değilsen
Ne yolcuyu eğle ne yolu incit
Gel haktan ayrılma hakkı seversen
Nefsini ıslah et er oğlu ersen
Hüdai incinir inciden versen
Ne kimseden incin ne eli incit
Bu aşkın sırrına ereyim dersen
Önce bir ermişe sor da öyle gel
Hakkın cemalini göreyim dersen
Evvela sen seni gör de öyle gel
Hakikat ilminin sabırdır başı
Şah olsa da benlik gütmez er kişi
Sen kendi nefsinle eyle savaşı
Sadık ol sözünde dur da öyle gel
Hüdai emeğin gitmesin zaya
Bozulan süt artık tutmuyor maya
Bu aşkın yoluna gidilmez yaya
Aşk atına binip sür de öyle gel
Adım adım gezdim gurbet elleri
Gezdim ama kardaş gel de bana sor
Ömrümün yükünü dert sıraladım
Dizdim ama kardaş gel de bana sor
Genç yaşımda terk eyledim yurdumu
Geri dönüp gözlemedim ardımı
Gönül defterine gizli derdimi
Yazdım ama kardaş gel de bana sor
Hüdai hastayı eylerim nazar
Ben kendi içimde kurdum bir pazar
Bu kötü nefsime kazmasız mezar
Kazdım ama kardaş gel de bana sor
Bahar geldi çayır çimen yürüdü
Yaylaya göçmenin zamanı geldi
Dağlar yeşil giydi karı eridi
Suyundan içmenin zamanı geldi
Çok şükür bu yıl da erdik bahara
Gülü gördü bülbül başladı zara
Açıldı sinemde bin türlü yara
Yine dert açmanın zamanı geldi
Pınarı var ormanı var gölü var
Çiğdemi var çiçeği var gülü var
Arısı var peteği var balı var
Bunları seçmenin zamanı geldi
Hüdai zamanın geçer boşuna
Kuşlar bile hep kavuştu eşine
Şimdi bu mevsimde dağlar başına
Yar ile kaçmanın zamanı geldi
Kız niçin bakıp bakıp gülersin
Yanağında güller açılasıca
Gülüp gülüp ne aklımı çelersin
Güzeller sultanı seçilesice
Bilir misin bana ne iş eyledin
Aklımı fikrimi bir hoş eyledin
İçkisiz mezesiz sarhoş eyledin
Elinden badeler içilesice
Koymayasın beni eller yerine
Sana hizmet edem kullar yerine
Gel bir koklayayım güller yerine
Gül gibi kokusu saçılasıca
Hüdai aşıktır ey ahu gözlü
Yüreğimi yaktın ciğerim közlü
İçimde yıllardır hasretin gizli
Gel uğruna candan geçilesice
Dostlarım hep bende kusur aradı
Gerçek yanlarımı göremediler
Yar dediğim yad ellere yaradı
Sevdiklerim bana eremediler
Saflar kandı fitnelerin sözüne
Körler düştü kalleşlerin izine
Dinamitler kondu suyun gözüne
Yine de farkına varamadılar
Kalmadı sevdiğim lezzetim tadım
Devrildi seneler bak adım adım
Yıllarımı insanlara adadım
Bir günümü geri veremediler
Göz koydular varlığıma malıma
Kurtlar çoban oldu kuzularıma
Zalimi koydular mazlum yerine
Haklının hakkını aramadılar
Hüdai’nin yaraları döşünde
Duman eksik olmaz garip başında
Yar yari pişirir aşk ateşinde
Yarsızlar yarasın saramadılar
Aşık olmak bir alemdir
Tatmayanlar anlamaz ki
Her sözü bir mücevherdir
Tartmayanlar anlamaz ki
Kim ki haktan olsa cüda
İbadetten almaz gıda
Bu yolda başını feda
Etmeyenler anlamaz ki
Sil gönlünün kem pasını
Gütme benlik davasını
Daim hasretlik yasını
Tutmayanlar anlamaz ki
Hüdai’yim kalksın perde
Aşk ateşi yanar serde
Eyüp gibi dertten derde
Batmayanlar anlamaz ki
Ateş icat olup tütün tütmeden
Aşkın ocağında biz yanıp tüttük
Güller açılmadan bülbül ötmeden
Mana aleminde şakıdık öttük
Her kaynaktan akmaz böyle duru su
Bu yer gerçek erenlerin korusu
Duygu çiçeğinden ilham arısı
Sevgiden bal yaptı önce biz tattık
Gönül diyarında sevda elinden
Hasret dağlarından çile çölünden
Peygamber izinden Allah yolundan
Yirminci asırda biz geldik gittik
İrfan sofrasının altın tasıyım
Muhabbet suyunun şelalesiyim
Hüdai Yunus’un sülalesiyim
Tasavvuf ilmini biz tamam ettik
Ey erenler yine bozuldu bendim
Manalar dilimden ayrı duruyor
Aşkın ateşine yandıkça yandım
Dumanım külümden ayrı duruyor
Bağbancı hasiret sümbül çiğdeme
Bir od düştü yanar dertli sineme
Seher vakti bülbül gelmez bu deme
Bülbülüm gülümden ayrı duruyor
Bu benim derdimin yok mu ilacı
Bitip tükenmiyor çektiğim acı
Gazel döktü şu ömrümün ağacı
Yaprağım dalımdan ayrı duruyor
Katlanayım dedim derde mihnete
Gayrı gönül dayanmıyor hasrete
Kader kısmet aldı attı gurbete
Hüdai ilimden ayrı duruyor
Hayatı ve ŞiirleriMuhlis Akarsu, 1948 yılında Sivas’ın Kangal ilçesi Minarekaya köyünde doğdu. Küçük yaşlardan itibaren katıldığı muhabbetlerde ve cemlerde Alevi-Bektaşi kültürünü öğrendi;saz çalıp türkü söylemeye başladı. Kısa zamanda sesinin güzelliği ile fark edildi. Gençlik yıllarında geldiği İstanbul’da Mahzuni Şerif’in, Davut Sulari’nin deyişleriyle tanıştı. İlk söylediği deyişlerde gerek saz çalış gerekse okuyuş itibarıyla Davut Sulari’nin etkisi görülür. Davut Sulari’nin kendine özgü bol hançere hareketlerini içeren tavrından uzun süre kurtulamayan Akarsu, kendi deyişlerinde de bu tavrı-kısa bir süre de olsa- denemiştir. Daha sonraları deyişlerinde ve deyiş söyleme tavrında Sulari’nin etkisinden kurtulduğu görülür. 1970’lerden itibaren dönemin etkili aşığı Mahzuni Şerif’in izleri belirir Akasu’da…Uzunca bir süre Mahzuni’nin deyişlerini çalar, okur. Bu arada Alevi-Bektaşi aşık geleneğinden de kopmaz. Pir Sultan, Kul Himmet gibi büyük ozanların birçok deyişini geleneksel kalıplardan çıkmadan seslendirir.
1980’li yıllarda ise Akarsu, artık kendi kimliğini bulur. O güne kadar usta malı deyişlerle kendini gösteren Akarsu, 80’lerin başından itibaren deyişlerindeki anlatımı güçlü, bağlamasına hakim ve sesini deyiş tavrında kullanabilen bir sanatçı görünümündedir. Bu yıllar adeta parladığı yıllardır Akarsu’nun… “Muhabbet” serisinin her yapıtında yer alır. Eserleri çeşitli türlerde şarkı söyleyen sanatçılar tarafından okunur. Ancak sanatının en verimli ve olgun döneminde yaşama veda eder (2 Temmuz 1993, Sivas Madımak Oteli yangını) Ardında ise milyonlarca seveni ile birlikte 100’den fazla kırkbeşlik plak, 4 uzunçalar, 20 kaset ve yüzlerce deyiş bırakır.
Muhlis Akarsu’nun yapıtlarına şöyle bir bakıldığında, tümünün lirik bir ifadeyle yapıldığı ve söylendiği hemen fark edilir. Repertuarının büyük bir bölümünde aşk ve sevda deyişlerine yer verdiği görülür. Akarsu’nun yar üzerine söylediği, feleğe çattığı, gurbete içerlediği, ayrılığa üzüldüğü yüzlerce deyişi vardır. Deyişlerinde toplumsal konulara da kayıtsız kalmaz;ancak bu, sevgi üzerine söylediği deyişler kadar çok öne çıkmaz. Birkaç deyişinde cahilliğe, köleliğe, yoksulluğa başkaldırdığı görülür. Alevi-Bektaşi edebiyatının ve müziğinin deyiş türüyle ünlenen aşığı Muhlis Akarsu’nun Pir Sultan Abdal ve Karacaoğlan etkisindeki tavrını her zaman hissetmek mümkündür. Muhlis Akarsu’nun eserlerini dinledikçe gerçekten de akarsu gibi çağlayan sesini hissedecek ve onu sevgiyle anacağız. Ruhu şad olsun.
kaynak: http://www.welat.org
Nenni Nenni
Bunca Gamın Bunca Derdin İçinde
Yaşamak Bizlere Zor Nenni Nenni
Sizden Umudumu Kesmem Erenler
Elbet Bir Çaresi Var Nenni Nenni
Üstümüzde Duman Vardır Dağ Gibi
Her Yandan Kuşatmış Sanki Ağ Gibi
Güz Gelince Bozulmuş Bir Bağ Gibi
Ne Hallara Düştük Gör Nenni Nenni
Eğil Gel Akarsu Gel Hakka Eğil
Bir Kere Ağ Yara Vermedin Meyil
Suç Bizim Sevdiğim Kimsede Değil
Gelmişiz Dünyaya Kör Nenni Nenni
Yoruldum Yorgunum Fazla Gidemem
Neler Etti Kahır Beni Zulm Beni
Kolay Değil Ben Bu Derdi Çekemem
Zalimin Elinde Koydu Hal Beni
Arsız Değilidim Arsız Ettiler
Saldılar Gurbete Yurtsuz Ettiler
Yardan Ayırdılar Yarsız Ettiler
Şimdi Gizli Gizli Kınar El Beni
Akarsuyu Aşka Yaktı Yaradan
Ömür Bir Gün Gibi Geçti Aradan
İşte Geldim Gidiyorum Dünyadan
Oturmuş Bekliyor Kuru Sal Beni
Pazarlık Edelim Alim Seninle
İki Cihan Senin Haydar Olsun Sen Benim
Hayrını Gör İmanınla Dininle
Hatmin Kur’an Senin Olsun Sen Benim
Ayıp Değilmidir Ademe Minnet
Başına Çalınsın Haydar Hurili Cennet
Dostluk Pazarında Olma Muhannet
Huri Kılman Senin Olsun Sen Benim
Akarsuyum Böyle Vereyim Dursun
Senin Aşkın Onu Yaksın Kavursun
Anladım Alimsin Canımsın Nursun
Kanber Selman Senin Olsun Sen Benim
Ey Sevdiğim Sana Şikayetim Var
Ne Sevdiğin Belli Ne Sevmediğin
Ben De Bir İnsanım Bir De Canım Var
Ne Sevdiğin Belli Ne Sevmediğin
Hainsin Oy Zalimsin Oy Nedeyim Oy
Eski Günler Hayalimden Gitmiyor
Dün Dediğin Bugünkünü Tutmuyor
Yiğidim Ya Sana Gücüm Yetmiyor
Ne Sevdiğin Belli Ne Sevmediğin
Hainsin Oy Zalimsin Oy Nedeyim Oy
Akarsuyum Böyle Miydi Ahtımız
Onun İçin Viran Oldu Tahtımız
Umudum Yok Gülmez Artık Bahtımız
Ne Sevdiğin Belli Ne Sevmediğin
Hainsin Oy Zalimsin Oy Nedeyim Oy
Günler Gelir Geçer Boşa
Ağlama Gülüm Ağlama
Yazılan Mı Gelir Başa
Ağlama Gülüm Ağlama
Bir Gün Kara Günler Biter
Üzme Beni Artık Yeter
Kavuşmamız Gelir Çatar
Ağlama Gülüm Ağlama
Yaktın Akarsuyu Yaktın
Gurbetten Gurbete Attın
Öldürmekten Beter Ettin
Ağlama Gülüm Ağlama
Her gün başka bir taraftan esersin
Deli misin divanemi sevdiğim vah beni beni
Ne dedim de benden ayrı gezersin
Deli misin divanemi sevdiğim
Yüreğimde açan gülümdün benim
Aşkın deryasında salımdın benim ah beni
Dünyada kanadım kolumdun benim
Deli misin divanemi sevdiğim
Akarsuyu bilmem böyle mi sevdin
Aşkın ateşiyle sinemi deldin ah beni beni
Benim bu halıma sen sebep oldun
Deli misin divane mi sevdiğim
Zalim Felek Duymadın Mı Sesimi
Sen Yaralı Değilsin Ki Bilesin
Bilemezsin Matemimi Yaşımı
Sen Yaralı Değilsin Ki Bilesin
Gurbet Elde Günde Ömrüm Çürüyor
Eller Beni Bir Biçare Biliyor
Akarsuya Gelen Bir Tas Vuruyor
Sen Yaralı Değilsin Ki Bilesin
KENDİ AĞZINDAN HAYAT HİKAYESİ
bin dokuzyüz otuzsekiz cihana
kırtıllar köyünde geldin dediler
babama muharrem, anama döne
dediysen atayı bildin dediler
dizinde sızıydı anamın derdi
tokacı saz yaptı elime verdi
yeni bitirmiştim üç ile dördü
baban gibi sazcı oldun dediler
o zaman babamdan öğrendim sazı
engin gönül ile hakk’a niyazı
o yaşımda yaktı bir ahu gözü
mecnun gibi çölde kaldın dediler
zalım kader devranını dönderdi
tuttu bizi ibikli’ye gönderdi
babam saz çalarken bana zil verdi
oynadım meydanda köçek dediler
anam döne ibikli’de ölünce
tam beş tane öksüz yetim kalınca
beşimiz de perişan olunca
babamgile burdan göçek dediler
yürüdü göçümüz tefleğe doğru
bu hali görenin yanıyor bağrı
üç aylık çoçuğun çekilmez kahrı
bunlara bir ana bulun dediler
yozgat’ın kırıksoku köyü’ne vardık
bize ana yok mu diyerek sorduk
adı arzu dediler bir ana bulduk
işte bu anadır buldun dediler
en küçük kardaşı kayıp eyledik
onun için gizli gizli ağladık
üstelik babamı asker eyledik
yine öksüz yetim kaldın dediler
zalım kader tebdilimi şaşırttı
heybe verdi dalımıza devşirtti
yardım etti yerköy’üne göçürttü
biraz da burada kalın dediler
yerköy’den kırıkkale’ye geldik
babam saz çalarken biz çümbüş aldık
kırşehir’e varınca kemanı çaldık
aferin arkadaş çaldın dediler
yarin aşkı ile arttı hep derdim
babamı bir yere dünür gönderdim
başlık çok istemişler haberin aldım
istemiyor yarin seni dediler
kırşehir’de yedi sene kalınca
düğün düzgün hepsi bize gelince
burada herkese yer daralınca
ankara’ya gider yolun dediler
ankara’da (sünnetçi) veysel usta’yı buldum
epeyce eğleştim, evinde kaldım
yüz lirayı verip bir yatak aldım
etti isen böyle buldun dediler
bir ev kiraladım münasip yerde
kaldı kavim kardaş hep kırşehir’de
bu aşk hançerini vurdu derinde
çaresini bulmazsan öldün dediler
yarin aşkı ile döndüm şaşkına
arada içerdim yarin aşkına
canan acımaz mı garip dostuna
bunu da içeriye alın dediler
İki büyük nimetim var
Biri anam biri yarim
İkisine de hörmetim var
Biri anam biri yarim
Ana deyip de geçilmez
O yar anadan seçilmez
İkisine de kıymet biçilmez
Biri anam biri yarim
Birisi var etti beni
Birisi yar etti beni
İkisinin de birdir yari
Biri anam biri yarim
Ayva turunç narım var
Benim ah ü zarım var
Hep derdinden ağlarım
Bir vefasız yarim var
Al almayı ver narı
Ağlarım zarı zarı
Tez günlerde gönderin
O ahu gözlü yari
Ayva turunç nar bende
Aldı aklım yar bende
Hiç melhem kar eyleme
Yar yarası var bende
Ayva turunç neyleyim
Halimi arz eyleyim
Zaten bende talih yok
Ta küçükten böyleyim
Gönül Dağı yağmur yağmur boran olunca
Akar can özümde sel gizli gizli
Bir tenhada can cananı bulunca
Sinemi yaralar dil gizli gizli
Dost elinden gel olmazsa varılmaz
Rızasız bahçanın gülü derilmez
Kalpten kalbe bir yol vardır görülmez
Gönülden gönüle yol gizli gizli
Seher vakti garip garip bülbül öterken
Kirpiklerin oku cana batarken
Cümle alem uykusunda uyurken
Kimseler görmeden gel gizli gizli
Ahu gözlerini sevdiğim dilber
Sana bir sözüm var diyemiyorum
Sırrımı ellere veremiyorum
Derdimi ellere diyemiyorum
Helal olsun al yanaktan aldığım
El uzatıp gonca gülün derdiğim
İnce belini tatlı dilini sevdiğim
Kırılsın kollarım duramıyorum
Al yanaktan aldıracağım azıktır
Tarama zülfünü gönlüm bozuktur
Öksüzüm garibim bana yazıktır
Destursuz yanına varamıyorum
Çırpınıp da şan ovaya çıkınca
Eylen şan ovada kal Acem Kızı
Uğrun uğrun kaş altında bakarken
Can telef ediyor gül Acem Kızı
Seni saran oğlan neylesin mal
Yumdukça gözünden döker mercanı
Burnu fındık ağız kahve fincanı
Şeker mi şerbet mi bal Acem Kızı
Şu garip halimden bilen işveli nazlı
Gönlüm hep seni arıyor neredesin sen
Datlı dillim güler yüzlüm ey ceylan gözlüm
Gönlüm hep seni arıyor neredesin sen
Ben ağlarsam ağlayıp gülersem gülen
Bütün dertlerim anlayıp gönlümü bilen
Sanki kalbimi bilerek yüzüme gülen
Gönlüm hep seni arıyor neredesin sen
Sinemde gizli yaramı kimse bilmiyo
Hiç bir tabip bu yarama melhem olmuyo
Boynu bükük bir Garibim yüzüm gülmüyo
Gönlüm hep seni arıyor neredesin sen
Yare gidem yare gidem
Yareliyim nere gidem
Bu derdimin dermanını
Almaya ben yare gidem
Saçlarını ben öreyim
Buna dayanmaz yüreğim
Seni vermem Ezraile
Ben öleyim ben öleyim
Yar elinde yar elinden
Yareliyim yar elinden
Dermansız bir derde düştüm
Dermanı var yar elinden
Tatlı dile güler yüze
Doyulur mu doyulur mu
Aşkınan bakışan göze
Doyulur mu doyulur mu
Doyulur mu doyulur mu
Canana kıyılır mı
Cananına kıyanlar
Hakkın kulu sayılır mı
Zülüflerin dökse yüze
Yar badeyi sunsa bize
Lebleri meyime meze
Doyulur mu doyulur mu
Hem bahara hemi yaza
Yarın ettikleri naza
Yar aşkına çalan saza
Doyulur mu doyulur mu
Garibim geldik gitmeze
Muhabbetimiz bitmeye
Yar île sohbet etmeye
Doyulur mu doyulur mu
Ne güzel yaratmış seni yaradan
Esmesin sevdiğim yeller incidir
Güzelsin sevdiğim gülden goncadan
Uzanmasın sana yar yar eller incidir
Kipriklerin oktur kaşın yay kimi
Gözlerin aklımı etti zay gimi
Cemalin güneşe benzer yüzün ay gimi
Değmesin zülüfler yar yar teller incidir
bilemedim kıymatını kadrini
hata benim günah benim suç benim
eliminen içtim derdin zehrini
hata benim günah benim suç benim
bir günden bir güne sormadım seni
körümüş gözlerim görmedim seni
boşa mecnun eylemişim ben beni
hata benim günah benim suç benim
bilirim suçluyum gendi özümde
gel desem gelirdin benim izimden
her ne çekti isen benim yüzümden
hata benim günah benim suç benim
sana karşı benim bir sözüm yoktur
haklısın sevdiğim kararın haktır
garibim derdimin dermanı yoktur
hata benim günah benim suç benim
aydost deyince yeri göğü inleten
muharrem usta’ydı bunu dinleten
gönül kırmazdı bilerekten,bilmeden
insan velisini neyledin dünya
sazını çalarken kendinden geçen
gönülden gönüle kapılar açan
aşkın dolusunu nefessiz içen
gönül delisini neyledin dünya
garibim babamdı muharrem usta
bilirim aşıktı sevdiği dosta
“sazımın emaneti..” diyen en son nefeste
sazın ulusunu neyledin dünya
uzak yoldan geldim hasretim için
hani nerde babam muharrem nerde
yaralı bülbülüm ses vermez niçin
yüreği yanığım o kerem nerde
o garip gönüllüm,dertli bakışlım
feleğin elinde sinesi taşlım
yüreği yaralım,gözleri yaşlım
gönül evi yıkık,viranım nerde
fetholurdu feryadını dinleyen
feryadı içinde derdin anlayan
kuşlar gibi viranede inleyen
ecinnice deli boranım nerde
okula gidemedim bu dert benimdi
hemi benim derdim,hem babamındı
hemi babam,hemi öğretmenimdi
geribim dersimi verenim nerde
Anam ağlar başucumda oturur
Derdim elli iken yüze yetirir
Bu dert beni yiye yiye bitirir
El çek tabip el çek benim yaramdan
Ölürüm kurtulmam ben bu yaradan
Anama babama yüzüm kalmadı
Bir su ver demeye yüzüm kalmadı
Doktora tabibe lüzum kalmadı
El çek tabip el çek benim yaramdan
Ölürüm kurtulmam ben bu yaradan
Aşkın beni deleyledi
Yaktı yaktı kül eyledi
El alemi kul eyledi
Yar beni beni…
Mecnunum sahra içinde
Yunusum derya içinde
Eyübüm yara içinde
Sar beni beni…
Aslı’yısan Kerim’i bul
Derde derman vereni bul
Garip gibi viranı bul
Sar beni beni…
Çiçekdağı derler de, var mı sana zararım
Yâr yitirdim uğrun uğrun ararım
Üç güneydi benim kavli kararım
Beş gün oldu nazlı yârim gelmedi
Derdime bir derman ver Çiçekdağı
Yârim hey, yine mi ben yandım
Hana vardım han değil
Penceresi cam değil
Bugün ben yâri gördüm
Ölürsem de gam değil
Çiçekdağı derler garibin yurdu
Hep orada arttı efkârı derdi
Zâlim felek beni yârden ayırdı
Yârden ayrılması zor Çiçekdağı
Yârim hey, yine mi ben yandım
Nakarat
Çiçekdağı derler methini etmek
Kolaymıdır seni terkedip gitmek of!
Hele şu gurbetin kahrını çekmek
Gel onu da bana sor Çiçekdağı
Şâhım hey, yine mi ben yandım
Cahildim dünyanın rengine kandım
Hayale aldandım boşuna yandım
Seni ilelebet benimsin sandım
Ölürüm sevdiğim zehirim sensin
Evvelim sen oldun ahirim sensin
Sözüm yok şu benden kırıldığına
idip başka dala sarıldığıma
Gönülüm inanmıyor ayrıldığına
Gözyaşım sen oldun kahirim sensin
Evvelim sen oldun ahirim sensin
Garibim can yıkıp gönül kırmadım
Senden ayrı ben bir mekan kurmadım
Daha bir gönüle ikrar vermedim
Batınım sen oldun zahirim sensin
Evvelim sen oldun ahirim sensin
Gel sevelim sevileni seveni
Sevgisiz suratlar gülmüyor canım
Nice gördüm dizlerini döveni
Giden ömür geri gelmiyor canım
Özü gülmeyenin yüzü güler mi
Sevgisiz muhabbet Hakk’a değer mi
Seven insan kaşlarını eğer mi
Zorunan güzellik olmuyor canım
Sevgi haktır seven alır bu hakkı
İçi güler dıştan görünür farkı
Sevmeyene akmaz sevginin arkı
Boş lafla oluklar dolmuyor canım
Bir zaman aşıkken sen de sevmiştin
O anda dünyayı nasıl görmüştün
Sanki cennetin bağına girmiştin
Çokları bu hakkı bilmiyor canım
Aşkın ateşine yandım alıştım
Bu ateş içinde aşkla tanıştım
Doğru mu yanlış mı deyi danıştım
Sevgisiz hakka kul olmuyor canım
Sevenin içinde yanar ışıklar
Kaybolur karanlık tüm dolaşıklar
Garibim sevenler bunca aşıklar
Boş hayale boşa yelmiyor cenım
Hapisanelere güneş doğmuyor
Geçiyo bu ömrüm de günüm dolmuyor
Eşim dostum hiç yanıma gelmiyor
Yok mu hapisane beni arayan
Bu zındanda ölem can gardiyan
Birer birer yoklamayı yaparlar
Akşam olur kapıları kaparlar
Bitmiyo geceler, olmaz sabahlar
Yok mu hapisane beni arayan
Bu zındanda ölem can gardiyan
Anamdan doğalı garip kalmışım
Acı hapisane aha genç yaşım
Benim zındanlarda neydi işim
Yok mu hapisane beni arayan
Bu zındanda ölem can gardiyan
Karanfil suyu neyler (gülüm)
Güzel kokuyu neyler (gülüm)
İki baş bir yastıkta (gülüm)
O göz uykuyu neyler (gülüm)
Le le le le Leylam yar
Hergün akşam böyle yar
Kötü isem söyle yar
Karanfil deste gider
Kokusu dosta gider
Sevipte alamayan
Gurbete hasta gider
Küstürdüm gönlümü güldüremedim
Baharım güz oldu yazım kış oldu
Gönüle yarimi balduramadım
Baharım güz oldu yazım kış oldu
Şu fani dünyada murad almadan
Eller gibi şad olup da gülmeden
Ellerin bağında gülü solmadan
Baharım güz oldu yazım kış oldu
Mühür gözlüm, seni elden,
Sakinirim kiskanirim
Uçan kustan esen yelden
Sakinirim kiskanirim..
Yagan kardan, esen yelden
Sakinirim kiskanirim..
Havadaki turnalardan,
Su içtigim kurnalardan,
Giyindigim urbalardan
Sakinirim kiskanirim..
Besikte yatan kuzudan,
Hem oglundan hem gözünden,
Ben seni, senin gözünden,
Sakinirim kiskanirim..
Al izzet’i oncalardan,
Elindeki goncalardan,
Yerdeki karincalardan
Sakinirim kiskanirim
Niye çattın kaşlarını
Bilmiyom yar suçlarımı
Ben ölürsem saçlarını
Yolma gayrı yolma leyli leyli yar
Ben yandım aşkın narına
Meyletmem dünya malına
Ben ölürsem mezarıma
Gelme gayrı gelme leyli leyli yar
Bir garibim düştüm dile
Gerçeklerde olmaz hile
Zalimler elinden bile
Alma gayrı alma leyli leyli yar
Yanarım senin aşkına
Gel kaçma gel gel
Derdinden döndüm şaşkına
Gel kaçma gel gel
Mecnun’um bu çöllerde
Bülbülüm şu güllerde
Kaldım gurbet ellerde
Gel kaçma gel gel
Hasretin dağlar beni
Gel kaçma gel gel
Zülfüne bağlar beni
Gel kaçma gel gel
Bir anadan dünyaya gelen yolcu
Görünce dünyayı gönül verdin mi
Kimi büyük kimi böcek kimi kurt
Merak edip hiç birini sordun mu
İnsan ölür ama uruhu ölmez
Bunca mahlukat var hiç biri gülmez
Cehennem azabı zordur çekilmez
Azap çeken hayvanları gördün mü
İnsandan doğanlar insan olurlar
Hayvandan doğanlar hayvan olurlar
Hepisi de bu dünyaya gelirler
Ana haktır sen bu sırra erdin mi
Vade tekmil olup ömür dolmadan
Emanetçi emanetin almadan
Ömrünün bağının gülü solmadan
Varıp bir canana ikrar verdin mi
Garip bülbül gibi feryad ederiz
Cehalet elinde küsmü kederiz
Hep yolcuyuz böyle gelir gideriz
Dünya senin vatanın mı yurdun mu
Zülüf dökülmüş yüze
Kaşlar yakışmış göze
Usandım bu candan
Dert ile geze geze
Gün doğdu aştı böyle
Gönlümüz coştu böyle
Sen orada ben burda
Ömrümüz geçti böyle
Bu ellerde gez gayri
Katip ol da yaz gayri
Bir kazma al bir kürek
Mezarımı kaz gayri
AŞIK MAHZUNİ ŞERİF
DADALOĞLU
ASLIMI SORARSAN AVŞAR SOYUNDAN
Aslımı sorarsan Avşar soyundan
Ayrı düştüm aşiretten beyimden
Pınarbaşı'ndan da beş yüz evinen
Çıkıp da cana kıyanlardanım
Çekerim çileyi böyl'olsun bugün
Alırım mı sandın şol Kozan Dağın
Biz bir kurt idik de Bozoklu köyün
Ürkütüp sürüsün yiyenlerdenim
Dadaloğlum der de böyle olmazdım
Gördüğüm günlerin birini görmezdim
Kavga kızışınca geri durmazdım
Meydanda kardaşa kıyanlardanım
HER SABAH SEYRAN GEZERKEN
Her sabah, her sabah seyran gezerken
Iras geldim selvi boylu fidana
Top top olmuş kirpikleri bölünmüş
Hoş benzettim samur kaşlar kemana
Al yanağın elmas m'ola kar m'ola
Capraz vurmuş düğmeleri dar m'ola
Acep mislin şu cihanda var m'ola
İnsem gitsem Hindistan'a Yemen'e
Eliftir kirpiği İra'dır kaşı
Bu güzellik sana Mevla bağışı
Arasam cihanda bulunmaz eşi
Hiç mislin gelmemiş devr-i zamana
Dadaloğlum der de, hûbların hası
Ferhat'ın Şirin'i Mecnun Leyla'sı
Aklım eğlencesi gönlüm yaylasi
Bir yel esti başımdaki dumana
KALKTI GÖÇ EYLEDİ AVŞAR ELLERİ
Kalktı göç eyledi Avşar elleri
Ağır ağır giden eller bizimdir
Arap atlar yakın eder ırağı
Yüce dağdan aşan yollar bizimdir
Belimizde kılıcımız Kirmani
Taşı deler mızrağımın temreni
Hakkımızda devlet etmiş fermanı
Ferman padişahın, dağlar bizimdir
Dadaloğlu'm birgün kavga kurulur
Öter tüfek davlumbazlar vurulur
Nice koçyiğitler yere serilir
Ölen ölür, kalan sağlar bizimdir
YEDİ İKLİM DÖRT KÖŞEYİ DOLANDIM
Yedi iklim dört köşeyi dolandım
Meğer dünya her tarafta bir imiş
Ben dünyayi Al'Osman'ın sanırdım
Meğer dünya yüz sultanlık yer imiş
İrili ufaklı insan piç oldu
Onlar doğdu geçinmesi güç oldu
Altı Arap atı şahbaz nic'oldu
Mamur sandım yalan dünya çürümüş
Okuduğun tutmaz oldu alimler
Kalktı da adalet arttı zulümler
Terlemeden mal kazanan zalimler
Can verirken soluması zor imiş
Kulak verdim dört koşeyi dinledim
Meğer gıybetimi eden coğ imiş
Çok yaşayıp mihnet ile ölmeden
Az yaşayıp dem sürmesi yeğ imiş
Dadaloğlu'm der ki sözüm vasiyet
Benim sözümü dinleyene nasihat
Besmelesiz kazanılan piç evlat
O da dünyada ziyankar imiş
YİNE TUTTU GAVUR DAĞ'IN BORANI
Yine tuttu Gavur Dağ'ın boranı
Hançer vurup açarlardı yaramı
Sana derim Mıstık Paşa ereni
İçindeki bunca beyler nic'oldu
Sabahaca kandilleri yanardı
Soytarılar fırıl fırıl dönerdi
Ha deyince beşyüz atlı binerdi
Sana inip konan beyler nic'oldu
Ağlayı ağlayı Dadal'ım söyler
Vefasız dünyayı şu insan n'eyler
Bir yiğidi bir kötüye kul eyler
Şimd'en sonra yaşaması güç oldu
YÜCE DAĞ BAŞINDA KAMBER TAY OLUR
Yuce dağ başında Kamber tay olur
Korkarım ki emeklerim zay'olur
Sevda sevda derler üç beş ay olur
Bizim sevda senesini doldurur
Arkını yaptım da suyu akmıyor
Kahpe felek hiç yüzüme bakmıyor
Çok yuva bekledim cücük çıkmıyor
Boş yuva bekleyen yoz kuşa döndüm
Şu felekle bir oyuncak oynadım
Oynadım da oyunumda yenildim
Farzını kıldım sünnetinde yanıldım
Beş vakit namazı kılmışa döndüm
Der Dadaloğlum da nedip n'etmeli
Sözlerimi birem birem tutmalı
Mirasçıya kalacak malı n'etmeli
Üç beş oğlan olmadıktan gerü
SANA DERİM HASAN KALESİ
Sana derim Hasan Kalesi sana
Alt yanında döğüş oldu, yön oldu
Yiğit olan yiğit çıktı meydana
Koç yiğitler arap ata bin oldu.
Akşamki gördüğüm şu kara düşler
Hesaba gelmedi kesilen başlar
Eyerlen atımı küçük kardaşlar
Hünkâr tarafından bize gel oldu.
Akşamınan ikindinin arası
Aldı beni şu düşmanın yarası
Ecel geldi ölmemizin sırası
Ağladı el-oba gözü kan oldu,
Dadaloğlu'm der ki belim büküldü
Gözümün cevheri yere döküldü
Üçyüz atlı ile cenge çıkıldı
Yüzü geldi iki yüzü dön oldu.
ILGIT ILGIT SEHER YELİ ESİYOR
Ilgıt, ılgıt seher yeli esiyor
Gâvur dağlarının başı dumanlı.
Gönül binmiş aşk atına aşıyor
Bire beyler cünunluğun zamanı mı?
Aşağıdan iskân evi gelince
Sararıp da gül benzimiz solunca
Malım mülküm seyfi gözlüm kalınca
Kaypak Osmanlılar size aman mı?
Aşağıdan iskan evi geliyor
Bezirgânlar koç yiğide gülüyor
Kitabın dediği günler oluyor
Yoksa devir döndü âhir zaman mı?
Aşağıda akça çığın ötünce
Katar başı mayaların sökünce
Şahlan ferman Türkmen ili göçünce
Daha da hey Osmanlı'ya aman mı?
Dadaloğlu'm sevdası var başımda
Gündüz hayalimde, gece düşümde
Alışkan tüfekle dağlar başında
Azrail'den başkasına aman mı?
KOŞMA
Çıktım yücesine seyran eyledim
Cebel önü çayır çimen görünür.
Bir firkat geldi ki coştum ağladım
Al yeşil bahçeli Kaman görünür.
Şaştım hey Allah'ım ben de pek şaştım
Devrettim Akdağ'ı Bozok'a düştüm
Yozgat'ın üstünde bir ateş seçtim
Yanar oylum oylum duman görünür.
Biter Kırşehir'in gülleri biter
Çığrışır dalında bülbüller öter
Ufacık güzeller hep yeni yeter
Güzelin kaşında keman görünür.
Gönül arzuladı Niğde'yi, Boru
Gün günden artmakta yiğidin zârı
Çifte bedestanlı koca Kayseri
Erciyaş karşısında yaman görünür.
Dadaloğlu'm da der zatından zatı
Çekin eyerleyin gökçe kır atı
Göçmek değil bizim ilin muradı
Ak yâre gitmemiz güman görünür.
![]() |
İslamiyet öncesinde Arap toplumuna cehalet hakimdi.
|
Yaratan Rabbin adıyla oku. O, insanı bir alak’tan yarattı. Oku, Rabbin en büyük kerem sahibidir; Ki O, kalemle (yazmayı) öğretendir.
(Alak Suresi, 1-4) |
![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
Astronomi konusunda yaptığı çalışmalarla ünlü olan Müslüman bilim adamlarından biri de Ali Kuşçu’dur. Kuşçu, Fatih Sultan Mehmet tarafından büyük destek görmüştür.
Müslüman bilim adamlarının astronomi çalışmalarını gösteren minyatürler.
|
![]() |
Müslümanlar hastalarını son derece temiz ve bakımlı hastanelerde tedavi ederken, Avrupa’da hastalar ölüme terk ediliyordu. Solda o dönemdeki İslam dünyasının ünlü Mansur Hastanesinin bir cephesi görülmektedir. Aynı dönemde Venedik sokaklarını gösteren aşağıdaki tablo ise, iki dünya arasındaki medeniyet farkını gözler önüne sermektedir.
|
![]() |
![]() |
Kendileriyle, içlerinde bereketler kıldığımız memleketler arasında (biri diğerinden) görünebilen şehirler var ettik ve orada yürüme (imkanlarını) takdir ettik: “Oralarda geceleri ve gündüzleri güvenlik içinde gezip dolaşın” (dedik).
(Sebe Suresi, 18) |
Sağ üst resim, Şerif Tabataba Türbesi,
10. yüzyıl, Kahire. Alt sol resim, Tac Mahal, Hindistan. alt sağ resim, Mustansiye Medresesi, 1233, Bağdat. |
![]() |
Andolsun, sizi yeryüzünde yerleşik kıldık ve orda size geçimlikler yarattık. Ne az şükrediyorsunuz?
(Araf Suresi, 10) |
![]() |
İslam medeniyetini dünyanın dört bir yanına ulaştıran Müslümanlar, bu topraklarda görkemli eserler inşa ettiler.
|
![]() |
Kordoba Cami’nin mimarisi etkileyici bir güzelliğe sahiptir.
|
Şüphesiz Allah, adaleti, ihsanı, yakınlara vermeyi emreder; çirkin utanmazlıklardan (fahşadan), kötülüklerden ve zorbalıklardan sakındırır. Size öğüt vermektedir, umulur ki öğüt alıp-düşünürsünüz.
(Nahl Suresi, 90) |
![]() |
![]() |
(Sol resim) Müslümanlar tarafından Granada’da inşa ettirilen El-Hamra Sarayı, Endülüs’ün en ünlü eserlerindendir.
|
|
De ki: “Rabbim adaletle davranmayı emretti. Her mescid yanında (secde yerinde) yüzlerinizi (O’na) doğrultun ve dini yalnız Kendisi’ne has kılarak O’na dua edin. “Başlangıçta sizi yarattığı” gibi döneceksiniz.” (Araf Suresi, 29)
|
İçlerinde durmaksızın fışkırıp-akan iki pınar vardır. (Rahman Suresi, 66)
|
![]() |
Müslümanlar mimarinin yanında giyim kalitesi ve zevki açısından da dünyanın en ilerisiydiler. Müslümanların tekstil tezgahlarında, o güne kadar görülmemiş güzellikte kumaşlar üretiliyordu. Avrupalıların giysileri, İslam dünyasının ürünleri karşısında çok sönük kalıyordu. Bu nedenle Müslümanlar tarafından yapılan giysi ve kumaşlar, Avrupalılar arasında en büyük lüks ve statü sembolüydü. Kiliselerdeki en değerli kutsal eşyalar, İslam ülkelerinden getirtilen kumaşlara sarılırdı. Öyle ki, Ortaçağ’da yapılan bazı Hıristiyan resimlerindeki giysilerin üzerinde, İslami yazılar yer alıyordu. Müslümanlar, dünyanın modasını da belirliyordu.
Tüm bunların yanı sıra, Batı dünyasının Müslümanlardan öğrendiği daha pek çok medeniyet alameti vardı. Örneğin, Avrupalılar banyo yapmayı ve sabun kullanmayı dahi, Müslümanlardan öğreneceklerdi. Hatta Avrupa’nın müzik kültürünün gelişiminde de, İslam medeniyetinin büyük payı vardı. İslam dünyasında yaygın olarak kullanılan telli sazlar, Avrupalılar tarafından sonradan benimsendi. Batı müziğinin temel enstrümanlarından biri olan gitar, udun adapte edilmesiyle doğacaktı. |
![]() |
Aşağıda yer alan hilye özel bir koleksiyona ait. 16. ve 17. yüzyıla ait diğer süs eşyaları ise Türk-İslam Eserleri Müzesi’nde sergilenmektedir.
|
![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
Peygamber Efendimiz (sav)’in
Minber-i Şerif sancağı |
![]() |
Sol üstte, Seyf-i Nebevi. Resulullah (sav)’in kılıcı.
Ortada, Pergamber Efendimiz (sav)’in hırkası, Hırka-i Saadet.
Aşağıda, Peygamber Efendimiz (sav)’in asası. Bu asa, Resulullah (sav)’in sancağı ve min beriyle birlikte hilafet ala meti olarak kabul edilir.
|
![]() |
Sol üstte, Topkapı Sarayı’nda muhafaza edilen kutsal
emanetlerden biri de Hz. İbrahim’in kullanmış olduğu rivayet edilen tenceredir. Ortada, Peygamber Efendimiz (sav)’in
mühürünün muhafaza edildiği kutu görülmektedir. Topkapı Sarayı’nda bulunan kutsal emanetlerdendir. Peygamber Efendimiz (sav)’in Mühr-i Şeriflerinde üç satır halinde, “Muhammed Resulullah” ibaresi yazılıdır. Birinci satırda “Muhammed”, ikinci satırda “Resul”, üçüncü satırda da “Allah” kelimeleri yer almaktadır. Aşağıda, Topkapı Sarayı’nda bulunan
Peygamber Efendimiz (sav)’in kılıcı görülmektedir. |
![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
Rabbinin yoluna hikmetle ve güzel öğütle çağır ve onlarla en güzel bir biçimde mücadele et. Şüphesiz senin Rabbin yolundan sapanı bilendir ve hidayete ereni de bilendir. (Nahl Suresi, 125)
|
GİRİŞ
20. yüzyılın başlarında Osmanlı İmparatorluğu’nun yıkılması, İslam dünyasının 20. yüzyıldaki konumunu belirleyen önemli bir etkendi. Osmanlı İmparatorluğu’nun yıkıntıları arasından onlarca farklı devlet ve halk çıktı. Ancak hemen hiçbiri, Osmanlı dönemindeki huzur ve istikrara bir daha kavuşamadı.
21. yüzyılı yaşadığımız şu günlerde dünyanın pek çok bölgesinde çözüm bekleyen sorunlar, üzerinde uzlaşma sağlanması gereken çeşitli anlaşmazlıklar halen devam ediyor. 20. yüzyılın başında bozulan dengelerin tam anlamıyla yeniden kurulamamış olması, çoğunluğu İslam dünyası içinde yer alan çeşitli hassas alanlar ve bölgeler oluşturmuş durumda. Bu sorunların bir kısmı üzerinde geçici mutabakat sağlandı, bazı bölgelerde ise sıcak çatışmalar veya gerginlikler sürüyor.
Günümüzde çözüm bekleyen konuların önemli bir kısmı, Müslümanların yoğun olarak yaşadığı toprakları (Filistin, Keşmir, Irak, Afganistan gibi) doğrudan ilgilendirmektedir. Bunun yanı sıra, son dönemde sesleri gittikçe yükselen “medeniyetler arası çatışma” savunucularının Müslümanları itham eden propagandaları nedeniyle, İslam dünyası, çeşitli çevreler tarafından hedef gösterilmeye çalışılmaktadır. Bu da gereksiz ve suni bir gerginliğin doğmasına, tedirginliğin artmasına neden olmaktadır. Tüm bunlar, Müslümanların 21. yüzyılda nasıl bir strateji izlemeleri gerektiği sorusunu bir kez daha gündeme getirmektedir.
Bu stratejinin doğru belirlenebilmesi için, öncelikle İslam dünyasının bugün içinde bulunduğu durumu iyi anlamak gerekmektedir. Yapılacak doğru tespitler, belirlenecek stratejinin temel dayanak noktasını oluşturacak, alınacak kararların isabetli olmasını sağlayacaktır.
İslam uygarlığı, Osmanlılar, Safeviler ve Mogullar gibi üç büyük imparatorluk tarafından temsil edildiği 16. ve 17. yüzyılda, Asya, Afrika ve Avrupa’nın egemen gücüydü. Hindistan’da Mogul İmparatorluğu vardı. İran ve çevresinde Safevi Devleti hüküm sürüyordu. Üçüncü ve en büyük imparatorluk ise, tüm Balkan Yarımadasını, Anadolu’yu, Mezopotamya’yı, Arap Yarımadasını ve Kuzey Afrika’yı yöneten büyük Osmanlı Devleti’ydi. Ancak bu İslami egemenlik giderek küçüldü ve zayıfladı. İlk olarak 18. yüzyılda Mogul İmparatorluğu yıkıldı. Bu, Güney Asya Müslümanları için yeni bir dönemin başlangıcı oldu; Hindistan alt kıtası İngiliz Sömürge Yönetimi’nin hakimiyetine girdi. Hindiçini olarak bilinen bölge de Fransızlar tarafından sömürgeleştirildi. Safevi İmparatorluğu’nun halefi olan Kaçar Hanedanı 1920’lere kadar varlığını devam ettirdi, ancak otoritesini ve etkinliğini çoktan yitirmişti. Zaman içinde İngiltere ve Rusya’nın hakimiyetine girdi. Bu arada Osmanlı İmparatorluğu da ardı ardına gelen toprak kayıplarıyla birlikte gittikçe zayıflamıştı. 600 yıl boyunca, İslam dünyasının en geniş ve en etkili devlet sistemini oluşturan Osmanlı İmparatorluğu, I. Dünya Savaşı ile birlikte tamamen yıkıldı.
Osmanlı’nın yıkılması başta Ortadoğu ve Arap Yarımadasının bazı bölgeleri olmak üzere, İslam coğrafyasında tarihi değişikliklerin yaşanmasına neden oldu. Bölgeye yabancı olan güçler tarafından kurulan ulus-devletler, bu topraklarda 20. yüzyıl boyunca devam edecek olan huzursuzlukların ve gerilimin temel nedeni oldu. Köklü bir medeniyetin kurucusu olan İslam dünyasında, içe kapanma süreci başladı. Sadece Ortadoğu’da değil, Kuzey Afrika’da, Güney Asya’da Müslümanlar sömürgeci güçler tarafından ezildi. Bu ülkelerin büyük çoğunluğu ancak 20. yüzyılın ikinci yarısında bağımsızlıklarını kazanabildiler. Bağımsızlıklarını kazanma süreçleri de Cezayir gibi pek çok ülkede, çok kanlı oldu. Milyonlarca masum insan hayatını kaybetti, pek çoğu uygulanan işkence ve zulüm nedeniyle sakat kaldı. Bu bölgelerde, sömürgeci güçlerin çekilmesinin ardından da huzur ve güvenlik tam anlamı ile sağlanamadı. Kısaca, 20. yüzyıl İslam dünyasının çoğunluğu için, çatışmalarla, kavgalarla, yokluk ve yoksullukla geçen bir yüzyıl oldu.
Ancak İslam dünyası her zaman bu konumda değildi.
Aksine, geçtiğimiz iki bin yılın tarihi incelendiğinde, ortaya günümüzden çok daha farklı bir tablo çıkmaktadır: İnsanlık tarihindeki en büyük kültürel ve bilimsel yükseliş, İslam’la gerçekleşmiştir. Batı dünyası henüz karanlık içindeyken, Müslümanlar dünyanın en göz kamaştırıcı medeniyetini kurmuş, İslam ahlakı dünyayı aydınlatan ışık olmuştur.
|
|||
![]() Oldukça geniş bir coğrafyayı kapsayan İslam dünyası başta doğal güzellikler olmak üzere pek çok zenginliğe sahiptir. İslam Birliği’nin kurulmasıyla, İslam ülkeleri bu zenginliklerini daha iyi değerlendirme imkanı bulacaklardır. Eğer Allah’ın nimetini saymaya kalkışacak olursanız, onu bir genelleme yaparak bile sayamazsınız. Gerçekten Allah, bağışlayandır, esirgeyendir. (Nahl Suresi, 18) |
![]() Etkileyici bir doğal güzelliğe sahip olan Maldivler’de önceleri Budizm yaygındı. Ancak daha sonra Müslüman seyyahların yaptıkları tebliğ çalışması ile İslamiyet gittikçe yaygınlaştı. Bugün Maldivler’in nüfusunun tamamına yakını Müslüman’dır. |
![]() İslam, dünyanın en hızlı yükselen dinidir. Bu haritada Müslüman ülkelerin genel dağılımı görülmektedir. |
![]() Birleşik Arap Emirlikleri ve Suudi Arabistan’daki petrol çıkarma tesisleri. |
![]() |
![]() Geçtiğimiz yüzyıl İslam dünyası için baskı, zulüm, savaş ve çatışmalarla geçen bir yüzyıl oldu. Binlerce masum insan hayatını kaybetti. |
![]() Hitler gibi, insanları ırklarına göre sınıflandırmaya çalışanların ortaya attığı teoriler büyük bir yanılgıdır. İnsanların farklı ırklara mensup olması bir üstünlük veya çatışma gerekçesi değildir. |
![]() |
Allah bu yanlış anlayışa Kuran’da dikkat çekmektedir. Ayetlerde “öfkeli soy koruyuculuğu” olarak tarif edilen bu düşünce, cahiliyenin (din ahlakından uzak toplumların) bir özelliği olarak anlatılır:
![]() “Arap Atlılarının Çarpışması”, Kanvas üzerine yağlı boya, The Walters Sanat Galerisi, Maryland |
![]() |
![]() Haçlılar’ın 1099’da Kudüs’ü işgalleri sırasında yaptıkları katliamı ve yağmalamayı gösteren bir tablo. |
![]() Sultan Selahaddin dönemi ve sonrasında Eyyubi Sultanlığı’nın sınırlarını gösteren bir harita. |
![]() Beytüllahim Şapeli, T. Allom Ey insanlar, gerçekten, Biz sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık ve birbirinizle tanışmanız için sizi halklar ve kabileler (şeklinde) kıldık. Şüphesiz, Allah Katında sizin en üstün (kerim) olanınız, (ırk ya da soyca değil) takvaca en ileride olanınızdır. Şüphesiz Allah, bilendir, haber alandır. (Hucurat Suresi, 13) Allah’ın ipine hepiniz sımsıkı sarılın. Dağılıp ayrılmayın. Ve Allah’ın sizin üzenizdeki nimetini hatırlayın. Hani siz düşmanlar idiniz. O, kalplerinizin arasını uzlaştırıp-ısındırdı ve siz O’nun nimetiyle kardeşler olarak sabahladınız. Yine siz, tam ateş çukurunun kıyısındayken, oradan sizi kurtardı. Umulur ki hidayete erersiniz diye, Allah, size ayetlerini böyle açıklar. (Al-I İmran Suresi, 103) |
![]() Humayun Türbesi, Hindistan. Mogul İmparatorluğu’nun önemli eserlerindendir. Allah’ın ipine hepiniz sımsıkı sarılın. Dağılıp ayrılmayın. Ve Allah’ın sizin üzerinizdeki nimetini hatırlayın. Hani siz düşmanlar idiniz. O, kalplerinizin arasını uzlaştırıp-ısındırdı ve siz O’nun nimetiyle kardeşler olarak sabahladınız. Yine siz, tam ateş çukurunun kıyısındayken, oradan sizi kurtardı. Umulur ki hidayete erersiniz diye, Allah, size ayetlerini böyle açıklar. (Al-i İmran Suresi, 103) |
![]() “Faytoum Şehri”, Paul Renoir, Mathaf Galerisi, Londra |
![]() İngiliz ressam David Roberts’ın, “Muayyad Camisi” adlı tablosu Allah’a ve Resûlü’ne itaat edin ve çekişip birbirinize düşmeyin, çözülüp yılgınlaşırsınız, gücünüz gider. Sabredin. Şüphesiz Allah, sabredenlerle beraberdir. (Enfal Suresi, 46) |
![]() Yeryüzünde şiddet ve zulmün yaygınlığı, Müslümanların üzerindeki sorumluluğun büyüklüğünü göstermektedir. |
![]() Şam’daki Büyük Cami’den bir görüntü Görmedin mi ki, Allah nasıl bir örnek vermiştir: Güzel bir söz, güzel bir ağaç gibidir ki, onun kökü sabit, dalı ise göktedir. (İbrahim Suresi, 24) |
![]() |
![]() Müslümanların birlik ve beraberlik ruhu içinde hareket etmeleri, diğer toplumlar için de çok güzel bir örnek teşkil edecek;Kuran ahlakının gereği olan adalet, merhamet, sevgi, anlayış, hoşgörü tüm dünyaya yayılacaktır. Diğer bir deyişle, Müslümanların birlik olması yalnızca zorluk ve sıkıntı içinde olan Müslümanlar için değil, tüm dünya insanları için büyük bir nimet ve berekete aracı olacaktır. |
![]() Gerçekten biz onları, katıksızca (ahiretteki asıl) yurdu düşünüp-anan ihlas sahipleri kıldık. Ve gerçekten onlar, Bizim katımızda seçkinlerden ve hayırlı olanlardandır. (Sad Suresi,46-47) |
![]() Rabbiniz şöyle buyurmuştu: “Andolsun, eğer şükrederseniz gerçekten size artırırım ve andolsun, eğer nankörlük ederseniz, şüphesiz, Benim azabım pek şiddetlidir.” (İbrahim Suresi, 7) |
![]() ![]() İslam dünyasının siyasi, askeri ve ekonomik olarak tek blok olması, mevcut imkanların daha da artırılmasını sağlayacaktır. Böylece tüm İslam coğrafyasında büyük bir kültürel ve ekonomik kalkınma yaşanacaktır. |
![]() |
![]() |
İnşa ettiği modern devlet anlayışı ile Türkiye Cumhuriyeti’ni Müslüman ülkelerin en istikrarlı demokrasisi haline getiren Atatürk’ün, İslam dünyasının nasıl bir yapı içinde birlik ve beraberliğini sağlayabileceği yönünde de önemli değerlendirmeleri vardır. Bir devletin en önemli unsurlarından birinin milli sınırlar içinde var olma hakkı olduğunu ifade eden Atatürk’ün tespitlerinin doğruluğu, geçen zaman içerisinde ispatlanmıştır. Bilindiği gibi, Osmanlı İmparatorluğu’nun yıkılış sürecinde, Osmanlı topraklarında yaşayan halkların bir kısmı yanlış yönlendirmelere kapılarak Osmanlı’nın yanında yer almak yerine, dış güçlerle iş birliği yapmışlardır. Ancak çeşitli imtiyazlar kazanacaklarını umarak bu yolu seçenler, iş birliği yaptıkları ülkelerin hegemonyası altına girmiş ve sömürgeleştirilmişlerdir. Bu halklardan bazıları, Cumhuriyetin ilk yıllarında Mustafa Kemal’e temsilciler göndererek, kendilerini sömürge durumuna düşüren liderlerinin basiretsizliğinden şikayet etmiş ve hatta bazıları Türkiye Cumhuriyeti ile birleşme taleplerini dile getirmişlerdir. Atatürk’ün bu tekliflere verdiği karşılık, Türk İslam Birliği’nin temelinin nasıl olması gerektiğini gösteren önemli bir cevaptır:
“Türk Birliği’nin bir gün hakikat olacağına inancım vardır. Ben görmesem bile, gözlerimi dünyaya onun rüyaları içinde kapayacağım. TÜRK BİRLİĞİ’NE İNANIYORUM, ONU GÖRÜYORUM. Yarının tarihi, yeni fasılların Türk Birliği’yle açacaktır. Dünya sükununu bu fasıllar içinde bulacaktır. Türk’ün varlığı bu köhne aleme yeni ufuklar açacak, Güneş ne demek, ufuk ne demek, o zaman görülecek.” ATATÜRK
|
![]() |
Hayır, kim (güzel davranış ve) iyilikte bulunarak kendisini Allah’a teslim ederse, artık onun Rabbi katında ecri vardır. Onlar için korku yoktur ve onlar mahzun olmayacaklardır.
(Bakara Suresi, 112) |
![]() ![]() Allah barış yurduna çağırır ve kimi dilerse dosdoğru yola yöneltip-iletir. (Yunus Suresi, 25) Sen af (veya kolaylık) yolunu benimse, (İslam’a) uygun olanı (örfü) emret ve cahillerden yüz çevir. (Araf Suresi, 199) |
![]() |
Barışsever ve Uzlaşmacı Bir Türk İslam Birliği
![]() |
![]() Dünyanın çeşitli bölgelerinde açlık ve yoksulluk çeken insanlar en küçük bir yardıma dahi muhtaçtır. |
![]() Azerbaycan ve Endonezya’daki petrol çıkarma çalışmaları. |
![]() Çöllerin tarım yapılabilir alanlara çevrilmesi için yürütülen projeler, Müslüman ülkelerin ekonomik kalkınması açısından büyük önem taşımaktadır. Mısır, Ürdün ve Fas’ta bu yönde yürütülen projelerde önemli ilerlemeler sağlanmıştır. Müslüman ülkeler arasında kurulacak ekonomik iş birliğiyle, bu ve benzeri projelerden çok daha verimli sonuçlar almak mümkün olacaktır. |
![]() Din ahlakından uzaklaşan toplumlarda yaşanan ahlaki çöküntü ve dejenerasyon günümüzde pek çok ülkenin önemli sorunları arasında yer almaktadır. |
![]() 452 metre yüksekliğindeki Malezya’daki Petronas İkiz Kuleleri, dünyanın en uzun binalarıdır. … İşte O, sizi (yerleşik kılıp) barındırandı, sizi yardımıyla destekledi ve size temiz şeylerden rızıklar verdi. Ki şükredesiniz.
(Enfal Suresi, 26) |
![]() ![]() İslam ahlakı, insanları aşırı tüketimden ve israftan sakındırır. Bu, İslam ahlakının yaşandığı toplumlarda, sosyal adalet kurulmasını sağlar. İslam’da sosyal adalet, topluma egemen olan ahlaki değerlerle sağlanır. Dolayısıyla, gerçek Kuran ahlakının yaşanması ve Müslümanların birlik içinde olmaları, İslam dünyasının çok daha müreffeh ve aydınlık olmasına vesile olacaktır. |
![]() Nadir Divan Begi Medresesi, 1622, Buhara Öyle ki (bu mallar ve servet) sizden zengin olanlar arasında dönüp-dolaşan bir devlet olmasın. (Haşr Suresi, 7) |
Dolayısıyla Türk İslam Birliği’nin teşvik edeceği ve başlatacağı kalkınma ve gelişme de, Batı’daki kalkınmanın birebir aynısı olmayacaktır.Batı’nın kalkınması sırasında, çok büyük toplumsal adaletsizlikler yaşanmıştır. Örneğin Batı’nın gelişiminin öncüsü olan İngiltere’de, 18. ve 19. yüzyıllar boyunca, korkunç bir sömürü hakim olmuştur. Çalışan sınıfa çok kötü şartlarda iş ve yaşam imkanı sunulmuş, 7-8 yaşındaki küçük çocuklar bile pis kömür ocaklarında günde 16 saat çalıştırılmış, bunların çoğu 20 yaşına varamadan ölmüştür. 1840’lı yıllarda Manchester’da bir maden işçisinin ortalama ömrünün 17 yıla kadar düştüğü bilinmektedir.15
Öte yandan zenginler ise abartılı bir lüks ve israf içinde yaşamışlardır. Tüm sanayileşen Batı ülkelerinin bu acı deneyimleri yaşadığı, Batı’nın yükselişinin milyonlarca fakir insanın ezilmesiyle sağlandığı, tarihin bilinen bir gerçeğidir.
![]() ![]() Alaaddin Kervansarayı, 1229, Aksaray (solda) 17. yüzyıla ait bir kervansaray, Pencap (üstte) Shir Dar ve Tilla Kari Medreseleri, Semerkand (sağda) Sana neyi infak edeceklerini sorarlar. De ki: “Hayır olarak infak edeceğiniz şey, anne-babaya, yakınlara, yetimlere, yoksullara ve yolda kalmışadır. Hayır olarak her ne yaparsanız, Allah onu şüphesiz bilir.”
(Bakara Suresi, 215) Mallarını Allah yolunda infak edenlerin örneği yedi başak bitiren, her bir başakta yüz tane bulunan bir tek tanenin örneği gibidir. Allah, dilediğine kat kat arttırır. Allah (ihsanı) bol olandır, bilendir.
(Bakara Suresi, 261) |
![]() ![]() Malezya (sol) Birleşik Arap Emirlikleri (sağ) Güzel şehrin bitkisi, Rabbinin izniyle çıkar; kötü olandan ise kavruktan başkası çıkmaz. İşte biz, şükreden bir topluluk için ayetleri böyle çeşitli biçimlerde açıklıyoruz. (Araf Suresi, 58) Biz, gökleri, yeri ve her ikisinin arasındakilerini hakkın dışında (herhangi bir amaçla) yaratmadık. Hiç şüphesiz o saat de yaklaşarak-gelmektedir; öyleyse (onlara karşı) güzel davranışlarla davran. (Hicr Suresi, 85) |
|
![]() |
![]() ![]() 1990 yılında Sovyetler Birliği’nden ayrılan ve 1991 yılında bağımsızlığını ilan eden Kazakistan’da, oldukça zengin doğal gaz ve petrol yatakları bulunmaktadır. Bunun yanı sıra, Sovyetler’in toplam ekilebilir alanının 1/5’ine sahip olan Kazakistan tarım açısından da geniş imkanlara sahiptir. Uzaya ilk insanlı mekiğin gönderildiği Baykonur Uzay Üssü de Kazakistan sınırları içinde yer almaktadır. |
![]() ![]() İslam ülkeleri arasındaki ortak girişimler sayesinde, hem ülkeler karşılıklı olarak birbirlerinin tecrübelerinden istifade edecekler, hem de oluşturulan yatırım sahaları her iki tarafın ekonomisi için de gelir kaynağı olacaktır. Her ülkenin sahip olduğu farklı coğrafi ve ekonomik koşullar birer zenginliğe dönüşecek, bolluk ve bereket artacaktır. |
![]() |
![]() ![]() |
![]() ![]() Moti Mescidi, 1662, Delhi (solda) Badşahi Camisi, 1673, Pakistan (sağda) Mü’min erkekler ve mü’min kadınlar birbirlerinin velileridirler. İyiliği emreder, kötülükten sakındırırlar, namazı dosdoğru kılarlar, zekatı verirler ve Allah’a ve Resûlü’ne itaat ederler. İşte Allah’ın kendilerine rahmet edeceği bunlardır. Şüphesiz, Allah, üstün ve güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir. (Tevbe Suresi, 71) |
![]() |
![]() Nimet olarak size ulaşan ne varsa, Allah’tandır, sonra size bir zarar dokunduğunda (yine) ancak O’na yalvarmaktasınız. (Nahl Suresi, 53) |
![]() Öyleyse Allah’ın sizi rızıklandırdığı şeylerden helal (ve) temiz olanlarını yiyin; eğer O’na kulluk ediyorsanız Allah’ın nimetine şükredin. (Nahl Suresi, 114) |
![]() |
![]() Masum insanları hedef alan 11 Eylül saldırıları, tüm dünya tarafından olduğu gibi Müslümanlar tarafından da lanetlenmiştir. |
![]() |
![]() Amerikan Savunma Bakanı Yardımcısı Paul Wolfowitz, 11 Eylül saldırıları sonrasında geliştirilen Bush doktrininin teorisyenlerinden biridir. |
![]() Bosna-Hersek ve Kosova’da yaşanan Sırp zulmüne, ABD öncülüğünde yapılan müdahale, Sırp saldırganlığının dizginlemesinde önemli rol oynamıştır. |
![]() Geçtiğimiz yüzyıl milyonlarca insanın ölümüne ve çok büyük maddi kayıplara neden olan büyük savaşların yüzyılı oldu. Bu yüzyılda daha fazla savaş yaşanmaması için sorunların barışçıl yöntemlerle çözülmeye çalışılması son derece önemlidir. |
![]() Savaşın çözüm olmadığı gerçeği Amerikan vatandaşları ve sivil toplum kuruluşları da dahil olmak üzere pek çok çevre tarafından ifade edilmiştir. Bunlardan biri de yanda açıklamaları yer alan Amerikan Ulusal Kiliseler Konseyi’dir. Onlarca din adamı bu çağrıları ile dindar Amerikalıların barıştan yana olduklarını ifade etmişlerdir. İnternet üzerinden savaş karşıtı yayın yapan bir başka sivil toplum kurumu da, Barış İçin Birlik hareketiydi. Amerika’daki barış taraftarı sivil toplum kurumlarından biri de, Emekli Askerler Birliği’dir. Yukarıda söz konusu kuruluşun savaş karşıtı yürüyüşleri görülmektedir. |
![]() ![]() Hayır, kim (güzel davranış ve) iyilikte bulunarak kendisini Allah’a teslim ederse, artık onun Rabbi katında ecri vardır. Onlar için korku yoktur ve onlar mahzun olmayacaklardır. (Bakara Suresi, 112) Herkesin (her toplumun) yüzünü çevirdiği bir yön vardır. Öyleyse hayırlarda yarışınız. Her nerede olursanız, Allah sizleri biraraya getirecektir. Şüphesiz Allah, herşeye güç yetirendir. (Bakara Suresi, 148) |
TERÖRÜN KÖKENİ DARWİNİZM’DİR
Darwinizm’in çatışmayı, barbarlığı, savaşı teşviki, yukarıda yüzeysel olarak değindiğimizden çok daha ciddi boyutlardadır. Darwinist felsefenin insanlara kan, acı ve gözyaşından başka bir şey getirmediği ise ortadadır. Darwinist mantıklarla eğitilen insanların, birbirlerine adeta hayvan muamelesi yapmayı, hatta birbirlerini öldürmeyi son derece olağan karşılayan zalimane fikirlerle beyinleri yıkanmıştır. 20. yüzyılda insanlığı felaketlere sürükleyen çeşitli şiddet yanlısı ideolojiler, Darwinizm’e dayanarak “kendinden olmayanla çatışmayı veya savaşmayı” desteklemişler, hatta en önemli yöntemleri olarak benimsemişlerdir. Darwinizm’in insanların bilinçaltına aşıladığı “insan, çatışan hayvandır” yalanının son derece etkili olduğunu günümüzdeki ürkütücü terör olaylarında da görmek mümkündür. Bu kişileri terörün ve şiddetin sözde doğru olduğuna inandıran şey, “bu dünyada güçlüler ayakta kalır”, “büyük balık küçük balığı yutar”, “savaşmak erdemdir”, “insan savaşarak yücelir” gibi temeli Darwinizm’e dayanan tehlikeli sloganlardır. Aslında Darwinizm kaldırıldığında, geriye “çatışmacı” bir felsefe de kalmamaktadır.
Yeryüzündeki insanların büyük bölümünün inandığı üç ilahi din de (Hıristiyanlık, Yahudilik ve İslam) çatışmacılığa karşıdır. Detaylarını ileriki bölümlerde göreceğimiz gibi, her üç din de, yeryüzünde barış ve huzur sağlanmasını amaçlamakta, masum insanların öldürülmesine, zulüm ve işkence görmesine karşı çıkmaktadır. Çatışmayı ve şiddeti, Allah’ın insanlar için belirlemiş olduğu ahlaka aykırı olan, anormal ve istenmeyen kavramlar olarak kabul etmektedir. Oysa Darwinizm, çatışmayı ve şiddeti, mutlaka var olması gereken, doğal, doğru ve meşru kavramlar olarak görmekte ve göstermektedir. Dolayısıyla dünyamızı saran terör belasının kökeni, herhangi bir ilahi dinde değil, dinsizlikte, dinsizliğin çağımızdaki tanımları olan “Darwinizm” ve “materyalizm”de gizlidir. Günümüzde dünyanın hemen her ülkesinde, Darwinizm’in tüm okullarda bilimsel bir gerçekmiş gibi okutulduğu düşünülürse, yeni terörist gençlerin yetişmesi de kaçınılmaz olacaktır. Bu bakımdan, sözde rastlantılar sonucunda oluşmuş, ataları hayvanlar olan, Allah’a karşı sorumlu olmayan, başıboş varlıklar oldukları ve ancak savaş ve çatışma ile üstün gelerek hayatta kalabilecekleri öğretilen gençlerin, bu telkinlerden uzak tutulmaları son derece elzemdir. Çünkü böylesine sapkın fikirlerle yetişen gençler, çok kolaylıkla masum küçük çocukları katledecek, her türlü vicdana ve akla aykırı eylemi yapabilecek kadar zalimleşebileceklerdir. Nitekim son bir yüzyıldır dünyayı kasıp kavuran komünist, faşist, ırkçı terör grupları, bu eğitim sisteminin ürünleridir.
Sonuç olarak çözüm, terörün asıl kaynağı olan Darwinizm’e karşı güçlü bir kültürel mücadele vermek ve gençlere Allah korkusunu, akılcı ve vicdanlı davranmayı öğretmektir. Bunun sonucu, Allah’ın Kuran’da bildirdiği gibi huzurlu, güvenli, affedici, hoşgörülü insanların oluşturduğu toplumlar oluşacaktır.
|
![]() ![]() I. ve II. Dünya Savaşları çok büyük yıkımlara neden oldu. On milyonlarca insanın hayatını kaybettiği savaşların sonrasında, yaraların sarılması çok uzun süre aldı. Düzene konulması (ıslah)ından sonra yeryüzünde bozgunculuk (fesad) çıkarmayın. (Araf Suresi, 56) |
![]() |
![]() |
![]() Irak Savaşı’nın maliyeti savaş öncesinde ve sonrasında çok tartışıldı. Yukarıda, ünlü strateji kurumlarından Brookings Institute’un internet sitesinde yer alan, “Savaşın Ekonomik Maliyeti” başlıklı yazı görülmektedir. Sağda ise The New York Times’da konuyla ilgili yayınlanan “Hedef Bağdat, Ama Ne Pahasına?” başlıklı yazı yer almaktadır. |
![]() Türk İslam Birliği, dünya barışının tesis edilmesinde önemli bir adım olacaktır. Karşılaşılan çeşitli sorunlar bu birlik aracılığıyla, çok kısa bir süre içerisinde barışçıl yollarla giderilebilecek, tüm anlaşmazlıklar neticeye kavuşturulacaktır. |
![]() |
Yukarıdaki tablolarda katıldığı büyük savaşların ABD’ye ne kadar can ve mal kaybına neden olduğu görülmektedir.
|
![]() |
![]() Radikal Gazetesi, 16.2.2003 Zaman Gazetesi, 19.1.2003 Savaş, Batı dünyası içinde ciddi bölünmelere neden olmuş, savaş karşıtları dev yürüyüşler düzenlemişlerdir. |
![]() Silahlanmaya ayrılan bütçenin, dünyanın çeşitli bölgelerindeki çocukların eğitimine ve yoksullukla mücadeleye harcanması isabetli ve vicdani bir gelişme olacaktır. |
![]() |
![]() Amerikan yönetimi, İsrail’in güvenliğini sağlamak ve İsrail’e destek olmak gayesiyle her yıl İsrail’e yüz binlerce dolarlık yardımda bulunmaktadır. Kuşkusuz bir ülkenin müteffiklerine destek vermesi ya da başka bir ülkenin müteffiklerinden destek görmesi son derece olağan bir durumdur. Ancak Ortadoğu’da sağlanacak kalıcı barış, bu tarz masrafların en az seviyeye indirilmesini sağlayacaktır. Böylece bu bütçenin eğitim, sağlık ve ihtiyaç içinde olanların bakımı gibi önemli konulara ayrılması mümkün olacaktır. Amerikan basınında yer alan ‘İsrail’in ABD’ye Maliyeti’ başlıklı yukarıdaki haberlerde de, Amerika’nın İsrail’e yaptığı mali yardımın boyutları ele alınmaktadır. |
![]() ![]() Dünya ekonomisinin başta Basra Körfezi bölgesi olmak üzere, İslam coğrafyasından ihraç edilen petrol ve gaza bağımlıdır. Sadece Basra Körfezi bölgesi, bugüne kadar keşfedilmiş dünya petrol rezervlerinin 2/3’sini barındırmaktadır. Dünya petrol rezervlerinin %11’i Irak, %9.6’sı Birleşik Arap Emirlikleri, %9.2’si Kuveyt, %8.6’sı İran, %13’ü diğer OPEC ülkelerine ve geri kalan %22.6’sı da dünyanın diğer ülkelerine aittir. Üstelik yapılan araştırmalar, Körfez bölgesinin petrol ihracatının 2000 ile 2020 yılları arasında %125 artacağını göstermektedir. Elbette bu bölgelerde istikrar ve barışın hakim olması, demokratik sistemin en düzgün şekilde işlemesi bu kaynaklardan en iyi şekilde yararlanılmasını sağlayacaktır. Bu da İslam Birliği’nin tesis edilmesi ile mümkündür.
|
![]() Bazı milletleri bir tür gelişimini tamamlayamamış maymun olarak gören Batılı emperyalistler, bu görüşlerine Darwinizm’den destek buluyorlardı. Darwinizm’in sapkın iddiasına göre Avustralya’nın yerli halkı Aborjinlerin de dahil olduğu bazı halklar, henüz gelişimini tamamlayamamış insan ırklarıydı ve bu yüzden beyaz ırktan aşağıydılar. |
![]() Haham Meir Kahane Haham Meir Kahane’nin kurduğu. İsrail’de “Kach”, Amerika’da ise “Jewish Defence League” adı altında faaliyet gösteren radikal örgütün Filistin’de Müslümanlara yönelik çeşitli eylemleri olmuştur. Kahane’nin düşünceleri arasında; Yahudilerin tüm ırklardan üstün olduğu ve diğer ırkların (“goyim”) bir tür hayvan statüsü taşıdığı; işgal altındaki topraklardaki tüm Arapların “etnik temizliğe” tabi tutulması gerektiği gibi fanatik fikirler vardır. 1994 yılında Hz. İbrahim Camisi’nde sabah namazı kılan Müslümanların taranması bu fanatik grubun eylemlerinden biridir. Bu hunharca saldırıda 67 Müslüman hayatını kaybetmiş, 300’ü de yaralanmıştır. |
![]() |
![]() ![]() 20. yüzyılın ikinci yarısından itibaren dünya siyasetinde yaşanan gelişmelerle, Arnavutluk’tan Malezya’ya kadar uzanan coğrafyadaki Müslüman ülkelerde önemli değişiklikler yaşandı. 1950’li ve 60’lı yıllarda pek çok Müslüman ülke bağımsızlığına kavuştu. 1990’larda ise komünizmin yıkılmasıyla, Müslüman toplumlar daha özgür ve rahat bir yaşama kavuştular. |
![]() Yeni Şafak Gazetesi, 2.10.2002 (sol üst) Yeniçağ Gazetesi, 2.2.2002 (sağ üst) Sabah Gazetesi, 10.2.2003 (sol alt) Milli Gazete, 12.1.2001 (sağ alt) İslam, dünyanın en hızlı yükselen dinidir. Batı’da pek çok insan İslam ahlakını yakından tanımak için çaba harcamakta, İslamiyet’e duydukları hayranlığı ve ilgiyi açıkça ifade etmektedirler. |
![]() ![]() Türkiye Gazetesi, 3.12.2002 (sol alt) Milliyet Gazetesi, 28.4.2003 (sağ alt) Ortadoğu Gazetesi, 4.12.2002 (sağ üst) Yeni Şafak Gazetesi, 18.12.2001 (sol üst) |
![]() |
![]() |
Bugun Gazetesi, 17.09.2009
Star Gazetesi, 24.072009 Zaman Gazetesi, 20.09.2009 Bugün Gazetesi, 18.09.2009 |
Milli Gazete, 6.06.2008
Sabah Gazetesi, 10.02.2009 Vakit Gazetesi, 17.07.2009 |
Bu kitabın ilk baskısının yapıldığı tarihin ardından, Türk İslam Birliği’nin oluşumuna giden süreçte gözle görülür bir hızlanma oldu. Bir yandan Türkiye’nin dış politikada izlediği aktif rol ve elde ettiği başarılı neticeler, Türkiye’nin Türk İslam aleminin lideri olması gerektiği gerçeğini teyit ederken, bir yandan da Türk İslam aleminde önemli adımlar atılmaya başlandı. İslam Ortak Pazarı’nın kurulması için girişimlerin hızlanması, Suriyeli yetkililerin Suriye ve Türkiye arasındaki sınırların açılmasını gündeme getirmeleri, Iraklı liderlerin Türkiye’yle birleşme çağrısında bulunmaları, pek çok Türk İslam devletinde halkın “Türk İslam Birliği istiyoruz” demeleri, Ermenistan’la Türkiye arasındaki tarihi gelişmeler ve sınırın açılmasının gündeme gelmesi, dünyanın yeni bir Osmanlı’ya ihtiyacı olduğunun gazete manşetlerine taşınması, Müslüman ülkeler arasındaki ekonomik ve kültürel işbirliklerinin artırılması, dış basında Türkiye’nin lider olması gerektiği yönünde çok sayıda haber çıkması bu önemli gelişmelerden sadece birkaçıdır.
Bu gelişmeler önümüzdeki dönemde daha da hızlanacak, dünya çok kısa bir zaman dilimi içinde Türk İslam Birliği’nin kurulduğuna şahit olacaktır. Türkiye Gazetesi, 20.10.2008
|
![]() |
![]() ![]() |
Masum insanlar katloluncaya kadar Hz. Mehdi (as) çıkmayacak ve katliamlara yerde ve göktekiler, artık tahammül edemez bir hale geldiğinde zuhur edecektir…
![]() |
Semah Alevilerin geleneksel ‘ibadetsel dansıdır’, bir çeşit ibadet biçimidir. Semah kelimesi; gökyüzü/uzay ve müzik ve sözle öğrenme anlamına gelir. Ayrıca evrende ki her şeyin hareket ettiğini, bir dönüşümden geçtiğini sembolize eder. Semahta insan duygusal bir dünyada uzayı/alemi dolanıp, aradığını yine kendinde bulması sergilenir. Semah normal olarak Alevilerin CEM dedikleri özel toplantılarında (dini törenlerde) dönülür.
Alevilikte CEM:
CEM ‘birlik’ demektir. Burada ki birlik hem insanin kendini bilmesi, toplumsal dayanışma, alemdeki varlıkların birliğini kapsar. Cem, derneklerde yapılan genel kurullara benzetilebilir. Cem’de tüm üyeler kendilerini görgüye/ toplum içinde sorguya (dara) çektirirler. Bu yönüyle Cem, bir tür halk mahkemesidir.
Alevilikte Semah ve sembolik anlamları:
* Semah normalde Cem’de dönülür (dönmek hiçbir şeyin durmadığını ölmediğini hareket edip değiştiğini sembolize der. * Semah, Cem dışında ayrıca; toplumsal içeriği olan toplantılarda ve tanıtmak amacı için dönülebilir. Başka yerlerde düğün, eğlencelerde vs. kurallarına uyulamayacağı için, semah dönülmesi uygun görülmez.
* Yüzün üzerinde semah çeşidi vardır, hepsi için geçerli olan, ağır tempoyla baslar, hızlanır ve yavaşlayarak durur. Duyguların/ruhun uçuş ve geri dönüsünü sembolize eder.
* Cemde ve Semah dönülürken normalde çırağ/mum yakılır. Bu ışık, bütün alemi hareket ettiren/yaratan ilâhî NUR olarak kabul edilir. Ayrıca alevi/enerjiyi, bilim ve sevgiyi-aşkı sembolize eder.
* Semahta kadın ve erkek şarttır, bununda birlik, eşitlik, yaradılış, sevgi, karşıtların birliği gibi çok derin anlamları vardır.
* Semah yalın ayak dönülür, duygular dünyasında uçulsa da gerçeğe, doğaya/toprağa bağlılığı sembolize eder. (Oku; benim sadık yârim kara topraktır. A.Veysel)
* Semah günlük, fakat temiz elbiseyle dönülebilir, bazı semahlar dışında (üryan semahı) özel elbise gerekmez. Genelde bele, kendini kontrol etmeyi (Eline Diline Beline sahip olmayı) ve sevdiğine (yola) bağlılığı sembolize eden bir kuşak (kemerbest) bağlanır.
* Bazı semahlarda avuçlar yer ve gökyüzüne döndürülür, yerle gök arasında (1. kapı hava ve 4 kapı toprak / tanrı ve insan) arasında bağ kurulur.
* Gözler genellikle el/avuç içine bakar, bu da aynada kendini (insanda tanrıyı) görmeyi, sembolize eder. (Aynayı tuttum yüzüme Ali göründü gözüme. Nazar eyledim özüme Ali göründü gözüme)
* Semahta kalbe, (döşe) götürülen eller, Alevilerin bir tür selamıdır. İçten ve kalpten sevgi ve yola bağlılığı sembolize eder.
* Bazı semahlarda eller dairenin dışından içine uzatılır. Bu Haktan, hakkıyla, helâl alıp, halkla ‘yarin yanağından gayrisini paylaşmayı’ sembolize eder.
* Bazı semahlardaki figürlerde doğadaki canlı varlıkların (hayvanların, bitkilerin) özeliklerini, emek, sevgi, birlik vbg. çeşitli konuları sembolize eder.
Alevilik insanlık yoludur.
Yemen ellerinde beri gelirken Turnalar Ali’mi görmediniz mi Havanın yüzünde semah dönerken Turnalar Ali’mi görmediniz mi
Şah’ım Hayber kalesini yıkarken Nice Yezit helak olur bakarken Muhammet Miraca ol dem çıkarken Turnalar Ali’mi görmediniz mi
Kim gördü derya da balık izini Eğildi ol öptü kasrın tozunu İşidin Ali’nin hop avazını Turnalar Ali’mi görmediniz mi
Havanın yüzünde semah dönerken O kırkların şarabından içerken Muhammed’in gül reyhanın saçarken Turnalar Ali’mi görmediniz mi
Şah Hatayi eder mi gedayi? Dilim zikr eyledi gani Mevlayı On İki İmam nesli Abayı Turnalar Ali’mi görmediniz mi ŞAH HATAYİ
Alevilikte SEMAH
Alevilerin temel ibadeti olan cem ayinlerinin ayrılmaz bir parçası da semah dönmektir.Semah cemin belli bir aşamasında bağlama esliğinde kadın ve erkek canların, çalınan ezgiler esliğinde birlikte yaptıkları dinsel törenlerdir.Semah dönmek, cem ayini içinde yapılan 12 HIZMET’ten birisidir. Cem ayini sırasında törenin bazı bölümlerinde ve özellikle son bölümünde Dede’nin işareti ile kadın ve erkek canlar semaha kalkarlar. Semah dönen canlar duygunun, sevginin, askın dorukta olduğu bir duygulu an yasarlar. Semah dönenler adeta kendinden geçercesine büyük bir aşkla, sevkle, huzur içinde ayrı bir dünyaya yolculuk edercesine, izleyen canları da büyüleyecek tarzda, ibadet ederler.Alevilerin döndükleri semahı onların ibadeti olan Cem ayinlerinden ayrı düşünmek ve incelemek yanlıştır..Aleviliğin kutsal kitabi olan İMAM CAFER BUYRUĞU ve halk arasında yasayan mevcut inançta semah 12 HIZMET’ten biri olarak yapılır.
Aleviler, semahın kaynağının Miraç`ta yapılmış olan KIRKLAR CEMİ’ nden kaldığına inanırlar. Bu kaynağı bilmeden cem ve semah anlaşılmaz.
‘ SEMAH ‘ SÖZCÜĞÜ VE SEMAH’DA GİYSİ:
Arapça ‘ Sema ‘ köküne dayanan semah SÖZCÜĞÜ Türkçe’ye ‘sema ‘ yada ‘semah ‘ biçimlerinde iki ana söylenişe ayrılır. Her söyleniş birbirinden ayrı iki farklı özellikte uygulanır. Sema, Mevlevi ya da bazı Sünni tarikatlarında, semah ise Alevilerin dinsel törenlerinin bir parçasıdır. Mevlevi Semai ile Alevi Semah’ın ayırt edici özelliği dönenlerin Mevlevilerde sadece erkekler olmasına karsın, Alevilerde kadın ve erkek canların birlikte dönmeleridir. Mevlevilerdin sema’ının müziğini esas olarak Türk Sanat Müziği besteleri oluştururken, Alevi semahlarındaki müziği halk müziği ritimleri oluşturur. bağlama belirleyici olmasına karsın Cepçi Alevilerde cemde 12 çalgı bulunur. semahın belli sayıda kişilerce dönülmesine özen gösterilir. 2,4,6,8,10,12 olduğu gibi 3,5,7,12 gibi şayi kümelerine denk düşürülmeye çalışılır. Bu sayıların kutsallığına inanılır. ‘ Üçler ‘, ‘ Besler ‘, ‘Yediler ‘, Onikiler ‘ den yardim ve şefaat beklenir. Semah dönülürken canların üstündeki giysiler son yıllardaki folklor giysileri gibi özenle hazırlanmaz. Halkın özel günlerde giydiği temiz ve bakımlı elbiseler giyilir. Giysilerde yerel ayrıcalılar görülür. bazı yörelerde semah dönülürken erkekler şapkayı çıkartırken, bazı yörelerde basları acık dönerler.Ayaklar genelde çıplaktır. Kurallarda biçime değil öze önem verilir.
CEM’DE SEMAH, SEMAH’DA FİGÜRLER:
Canlar cem ayininin belli bir yerinde semaha kalkınca DEDE’YE niyaz ederler. Semah dönüldüğü sırada herhangi bir kösede bulunan dede makamına (post`a) asla sırt dönülmez. Hiç bir semah türünde el ele tutulmaz. Semahta esas figürler el ve ayak figürleridir. Eller ve kollar turnanın uçuşunu simgelerler. En çok görülen figür ise sağ elin ayası yukarıda, sol el de yere dönüktür. Bu figür; ‘ Hak’tan alınanın halka verilmesini ‘ simgeler. Semah dönülürken semahı bozucu davranışlar hös karşılanmaz; çünkü semah seyir için değil,hak için dönülür. Semah dönenlerin ritmini izleyenler de ‘ Allah, Allah ‘, ‘ Ya Sah ‘, ‘ Semahımız saf ola, günahlar af ola ‘ gibi ifadelerle katılırlar.
SEMAH TÜRLERİ
Anadolu’da Aleviliğin yaklaşık 8 yy.lık tarihi var. Anadolu da bir dizi uygarlık yaşamış. Kimi uygarlıkların izleri kaybolmuşken kimi henüz yanı başımızda yaşıyor.
Ülkemiz çok renkli bir kültüre sahip.Bu durumdan Aleviliğin de nasibini almaması olası değil.
İşte Anadolu da ki alevi semahlarının çeşitliliği kültürel izlerin semahlara şu yada bu tarzda yansımasıdır. Biçimde Alevilerin cem ayinlerinde ve semahlarda bazı farklılıklar almasına rağmen özü birdir. Semahlara değişik yörelerde değişik adlar verilmesinin nedeni bu özellikte aranmalıdır.
Bu kısımda sizlere bildiğimiz semah türlerinin bir kaçının sözlerini vermek istiyorum.
BAZILARININ ADLARI
Ali nur semahı Kırat semahı
Turna semahı Kırklar semahı
Gönüller semahı Ya Hızır semahı
Alaçam semahı Nevruz semahı
Çapraz semahı Çorlu semahı
Dem geldi semahı Ladik semahı
Çark semahı Yatır semahı
Muhammet Ali semahı Cebrail semahı
Çoban baba semahı Şiran semahı
Erzincan semahı Habuyar semahı
Sarıkız semahı Kırat semahı
Hacı Bektaş semahı Fethiye semahı
Silifke kırtıl semahı
TURNA SEMAHI
Yemen ellerinde beri gelirken
Turnalar Ali’mi görmediniz mi
Havanın yüzünde semah dönerken
Turnalar Ali’mi görmediniz mi
Şah’ım Hayber kalesini yıkarken
Nice Yezit helak olur bakarken
Muhammet Miraca ol dem çıkarken
Turnalar Ali’mi görmediniz mi
Kim gördü derya da balık izini
Eğildi ol öpdü kasrın tozunu İşidin
Ali’nin hop avazını
Turnalar Ali’mi görmediniz mi
Havanın yüzünde semah dönerken
O kırkların şarabından içerken
Muhammed’in gül reyhanın saçarken
Turnalar Ali’mi görmediniz mi
Şah Hatayi eder mi gedayi?
Dilim zikr eyledi gani
Mevlayı On İki İmam nesli Abayı
Turnalar Ali’mi görmediniz mi
ŞAH HATAYİ
SEMAHLAR HAKKINDA GENEL BİLGİ
Alevi dinsel oyunlarını halk, ”semah, samah, zamah” gibi yerel sözlerle adlandırır. Semah katı kurallara sokulmamıştır. Bu, onun değişimini ve çok çeşitli dallara ayrılmasını sağlamıştır. Böylece çeşitli semah türleri doğmuştur.
Semahlar kentlerde kadının baskı ve peçe altında tutulduğu dönemlerde bile kadın erkek birlikte oynanır. Bu, doğa ile insanın zorunlu uyumundan kaynaklanır. Semahlar kökende göçebe toplumun dinsel oyunudur. Göçebe toplumlarda ise kadın erkek ayrımı yerleşiklerdeki gibi katı kurallarla ayrılmaz. Doğa, kişiyi günlük yaşamın her kesiminde ve dinsel törenlerde eşit kılar. Böylece semahlar kadın ve erkeklerin birlikte oynadıkları oyun durumuna girer. Yalnız erkeklerce oynanan semah türü neredeyse yok gibidir. Salt erkeklerce oynanan semah türüne Sivas, Malatya, Tokat çevresinde oynanan ‘Ya Hızır’ semahı örnek verilebilir. Oysa bu semahın da kadın erkek karışık oynandığı olur. Yalnız kadınlarca oynanan semahlar oldukça çoktur. Karışık yapılan semahlarda kadın ve erkek sayısının birbirine yaklaşık olmasına çalışılır. ”Çark” semahında olduğu gibi kimi semahların yalnız kadınlarca oynanması kural haline gelmiştir.
Semahlarda yerel ayrılıklar çok görülür. Bunun kökeni de göçebe toplum yaşam biçiminin devingenliğinden kaynaklanır. Gerektiğinde kurallar yaşam biçimine göre düzenlenir. Ya da yeni kurallar konur. Semahların başlangıcı, oynanışı ve bitiminde görülen bölgesel ayrılıklar biraz da buradan kaynaklanır.
SEMAHTA KİŞİ
Semahların belli sayıda kişilerce oynanmasına özen gösterilir. Bektaşi semahlarını anlatan kaynaklar, semahların 2-4-6-8-10-12 kişilik öbeklerce yapıldığını bildirirler. M. Tevfik Oytan semahın başlangıcını şöyle anlatır:
‘İlk önce dört can semaha kalkar. Bu ilk semah açılış semahı olduğu için mürşit ve cem erenlerinin tümü ayağa kalkarlar.” Aynı sayılar Vahit Lutfi Salcı, Bedri Noyan gibi yazarlarca da verilir.
Ancak Alevi semahlarının daha çok 3-5-7-9-12 kişilik öbeklerce yapıldığı gözlenir. Gerçekten Aleviler arasında bu sayılara çok önem verilir. Bu sayıların kutsallığına inanılır. Bu sayılar hayırlı dualar durumunda olan gülkbenklerde de anılır. ”Üçler, beşler, yediler, onlar, ikiler” den yardım ve şefaat dilenir. Son yıllarda semah oyunlarını konu edinen incelemelerde semah oyuncularının sayılan olarak bu sayılar gösterilir. Bizim halktan öğrendiğimiz sayılar da çok kez bu sayıları doğrular durumdadır.
Bu durumda semahçıların sayısında bir değişiklik söz konusudur. Vahit Lutfi Salcı, M. Tevfik Oytan. Bedri Noyan gibi Bektaşi tarikatının içinden gelen kişilerin böyle bir konuda yanlış yapmış olmaları düşünülemez. Büyük olasılıkla semahçı sayısındaki bu ayrılık. Alevi ve Bektaşi semahlarından kaynaklanır. Bektaşilerin ve Alevlerin bir bölümü birinci sayılarla. Aleviler ise ikinci sayılarla semah ederler.
Ayrıca on altı kişilik, kırk kişilik ve daha kalabalık toplulukların yaptıkları semahlar vardır. On altı kişilik semahın oynanış biçimi başkadır. Dörder kişi karşılıklı dizilirler. Çaprazlama oynarlar. Kırk kişilik semah ise Fethiye Tahtacıları arasında kadir geceleri yapılır. Yeniden doğuşu canlandıran kırklar olayının anısına dayanır. Ama bu semahın kapalı yerde yapılması zordur. Nitekim çok kalabalık öbeklerce oynanan Yatır Semahları da böyledir.
SEMAHTA EZGİ
Semahların ezgisi halk müziğinden kaynaklanır ve türkülüdür. Türkü ile oyun iç içedir. Yörelere göre ezgilerde, vuruşlarda ayrılıklar görülür. Semah ezgileri genellikle 5-7-9 aksak vuruşlu ya da çift vuruşlu havalardır. Ezgiler genellikle bağlama ve keman ile çalınır. Vurmalı ve cafcaflı sazlar kullanılmaz. Böylece oyunun kutsallık işlevi korunmuş olur;
Çepiniler de cemde kesinlikle on iki çalgı bulunur. Bu on iki saz aynı türden olabileceği gibi değişik türlerden
de olabilir. Semahlar bu on iki çalgı ile çalınır. Tahtacı cemlerinde ise en az iki, en çok on iki çalgı bulundurmak töredir. Genelde Çepini cemleriyle Tahtacı cemleri büyük benzerlik gösterir. Ezgi ve vuruşlarda yörelere göre ayrımlar görülür. Sözgelimi Sıraçlar Köpoğlu havası ile semahın yeldirme bölümünü oynarlar.
SEMAHTA GİYSİ
Semah yapılırken semahçıların üzerindeki giysiler çok renkli ve değişiktir. Daha doğrusu halkın günlük, bayramlık giysisidir. Belli bir kalıp söz konusu değildir. Erkekler de bacılar da temiz giysileri ile semah yapmaya özen gösterirler. Bu giysi bacı için üçetek giyildiği dönemlerde üçetektir. Fistan giyildiği dönemlerde fistandır. Giysilerde de eskiye bağlılık söz konusu değildir. Kurallarda biçime değil öze önem verilir. Biçim özü bozmadığı sürece değişebilir.
Giysilerde yerel ayrılıklar görülür. Doğu illerinde baş açık semah yapmak uygun bulunmaz. Bacıların başları zaten örtülüdür. Erler ise şapka ile semaha kalkmazlar. Semah yapacak erler başlarına mendil, poşu gibi bir şey bağlarlar.
SEMAHA KALKIŞ
Semaha kalkışta da kimi töreler söz konusudur. Bu töreler bölgelere göre küçük ayrılıklar gösterir. Doğu illerinde semaha kalkmadan önce el, ayak ve yüz yıkanır. Bu bir tür abdest işlevindedir. Kapalı yerlerde yapılan semahlar yalınayak oynanır.
Cemde semahlar başlayacağı zaman semahçılar kendiliğinden semaha çıkarlar. Herhangi bir üşengenlik, çekingenlik olursa belli kişiler toplumun üstelemesi ile kalkarlar. Genelde semaha kalkmak bir onur sayıldığından böyle üstelemelere karşı direnilmez.
Anadolu’nun çeşitli yerlerinde cemde ilk semah yapılacağında önce semahçılar dedeye niyaz ederler. Bu nişanın çeşitli bölgelerde değişik biçimlerde olduğu görülür.
Denizli’de er, bacının önünde niyaz eder. Bacı ise sağ elinin parmaklan sol elinin parmakları üzerinde olarak niyaz edenin sırtına hafifçe dokunur biçimde ona niyaz eder. Bu semah iki kişinin oynadığı bir semahtır. er ayağa kalktığında saz yavaş yavaş ve tatlı kıpırdanışlarla semahı başlatırlar. Kuşkusuz saz ve söz semaha eşlik eder. Bacı bir elinin avucu ile öbür eline tempo tutar. Er kollarını yana açmıştır, bileklerinden başlayarak uygun biçemde kollarını oynatır. Böylece de tempoya uyar. Bunu eşit adımlarla sazın ve sözün vuruşlarına uygun olarak semahçıların oyunu sürdürmeleri izler. Er ile bacı arasındaki aralık sürekli korunur.
Erzincan-Maraş yöresinde semaha kalkan er semah başlamadan bacının elinin içini öper. Ama bu törenin yaygın biçimi bacının erin sağ omzuna niyaz etmesi biçimindedir. İç Anadolu’da Sivas’tan Toroslara değin geniş alanda semahlara böyle başlanır.
Kimi bölgelerde semaha erbacı selamlaşması ile başlanır.
Antalya Alevilerinin bir bölümünde bacı, erin göğsüne bir şedde bağlar. Elmalı’nın Tekke köyünde bu şedde bağlandıktan sonra bacı secdeye varır.
Kimi bölgelerde ilk semah yapılacağı zaman dede ve tüm cem erenleri topluca ayağa kalkarlar. Semahçılar gelip dedenin önünde niyaza dururlar. Niyazdan sonra dede ve cem erenleri yerlerine otururlar. Dede bir gülbenk okur. Semaha böylece başlanır. Bundan sonraki semahlarda ayağa kalkılmaz.
SEMAHTA FİGÜR
Semahlar kökende değişik ve güzel figürlere dayanır. Figürlerin zenginliği ve güzelliği semahların en üstün yanlarından biridir. Kökende dinsel görünümde halk oyunu olmalarına karşın kimi ilkelerle öbür halk oyunlarından ayrılırlar. Semahlarda bireyin bağımsızlığı ana ilkedir. Hiçbir semah türünde hiçbir biçimde oyuncular arasında el ele tutuşulmaz. Her semahçı kendi içinde bağımsızdır. semahlarda bağımsız birimlerin bütüne uyumları söz konusudur.
Semahlar iki ana figüre dayanır. Bunların başında kuşun uçuşunu andıran kolların aynı anda kalkıp inişi figürü gelir. İkincisi yürüyüş ve ayak figürüdür. Bunlar arasında da bir uyum vardır. Semahlarda kol ve ayak figürleri dışında vücudun başka bölümlerinin figürleri bulunmaz. Müziğin akışına göre bunlar ivedi ya da yavaş biçimde uyumlu olarak hareket ettirilir. Bu, uzun bir vücut eğitimi isteyen bir uğraştır. Öbür halk oyunlarında olduğu gibi semahlarda da çocuklukta başlayan bir öğrenme olayı vardır. Kişi başlangıçta izleyicidir. Belli bir yaşa değin semahları izler. Sonra ”gençler”, ‘gönüller” semahı denen semah türü ile oyunun içine girer. Bu, alıştırma daha doğrusu çıraklık dönemidir. Kişi daha sonra oynayış yeteneğine göre öbür semahlarda yerini alır.
SEMAH SÖZLERİ
Semahlar anadilde (Türkçe Kürtçe Zazaca vs.) sözlü deyişlerle oynanır. Bu deyişler gizemci halk yazının ürünleridir. Fakat Türkçe sözlü semahlar egemenliğini korumuştur. Başta Hatayi olmak üzeri Pir Sultan Abdal, Kaygusuz, Nesimi gibi ozanların deyişleri semah sözü olarak türküleşmiştir. Usta halk ozanlarının dizelerinde coşkun ve içli bir şiir geleneği ortaya çıkmıştır.. Sonra onları izleyen birçok yerel ozan ortaya çıkmıştır.
Semah deyişlerinin bir bölümü doğrudan semah sözü olarak yazılmış olmalıdır. Halk ozanlarının yaklaşık olarak tümü bağlama çalar. Bu nedenle aşık sözü halk arasında ‘ozan, bağlama çalan ve türkü söyleyen’ gibi geniş anlam içerir. Halk ozanlarının büyük çoğunluğu bu üç yeteneği birlikte taşımışlardır. Böylece kimi ozanların doğrudan semah sözü yazmaları ve türküleştirmeleri doğaldır.
Dinsel özle beslenen türküler kimileyin belli kuralları, inançları anlatır. Kimi kez ise sevgiyi dile getirir. Kökende sevgi ana konudur. Öbür konular sevgi ekseni çevresine sanılmıştır. Böylece bu dizelerde türkü yolu ile öğütler verilir. Birlik çağrıları yapılır. Sözler dinsel de olsa, dindışı da olsa hep yaşama sevinci doludur, coşkuludur. Semahlar yaşamı kucaklayan türkülerdir. Gerek içerikleri, gerek müzikleriyle öbür türkülerden ayrılırlar. Başka bir bütünlük oluştururlar.
Dinsel çarpıcı sözler çevresinde bileşilmiştir. Bu sözlerin ardında yüzyılların acıları, başkaldırıları yatar. Nitekim dinsel tören olan cemlerde söylenen tevhitler de aynı işlevdedir. ‘Tevhit’ sözü birlik. birleşme anlamındadır. Bunlar coşku yüklü çağırışlardır. Bütün içinde semah ve tevhitler oyun ve türkü aracılığı ile bir olmayı, birliği amaçlar. Kimi sözcüklerin müzik ve yinelemelerinden yararlanılır.
Semah sözlerinde de yörelere göre değişiklik vardır. Müzik ve türkülerde de sürekli değişik gelirler. Çeşitli yörelerde yeni semah sözleri doğar. Yeni semahlar gelişir. Törenlerin yaşadığı sürece bu değişme ve gelişmeler sürer. Bu durum yaşamın değişken olmasından kaynaklanır. Çeşitli yörelerde semah sözlerinin değişik ezgilerle ve vuruşlarla çalındıkları olur. Semah sözleri ile müzik birbirine uygunluk gösterir.
SEMAHIN ORTAMI
İlke olarak semahlar dinsel tören olan ‘cem’ ya da ‘görgü, görüm’ de yapılır. Kutsal inanç bütünün bir birimidir. Salt oyun işlevinde algılanmaz. Semaha kalkıştan oturuşa değin tüm kurallar yörelere göre kimi ayrılıklar gösterse bile, belirlenmiştir. Bu kurullar yerine getirilmeden semah dönülmez. Her işlem zincirin bir halkasını oluşturur.
Semahların yapıldığı yerlerde etkin bir sıkıdüzen egemendir. tüm görgü töreni boyunca olduğu gibi semahlar süresince de gürültü yapılmaz. Ayrıca semahlar çalınıp söylenirken sigara kullanılmaz. bir şey yenip içilmez. Sakin sandalyede, diz üstü ya da bağdaş kurulup oturulur. Gürültü edenler, uygun olmayan davranışta bulunanlara çeşitli cezalar verilir. Bu cezanın biçimi dedenin ve toplumun kararına bağlıdır. Ceza olarak, toplum için yiyecek, içecek gibi bir şey aldırılabilir. Kişi bir süre törenden dışarı atılabilir. Ceza verme konusunda da yerel ayrılıklar vardır. Doğuda suçlunun eline bir kova verilir, bir süre bir kıyıda bekletilir. Sivas-Malatya yöresinde dara çekilir. Kişinin suçu ağır olduğunda ((asa ile vurularak)) cezalandırıldığı olur.
Alevi dinsel törenleri ‘Görgü”, ‘Muhabbet cemi’ ve ”Abdal Musa’ olmak üzere üçe ayrılır. Görgü cemi yıllık dinsel törendir. İnanca göre bir yıl içinde yapılanların hesabı verilir. Muhabbet cemleri herhangi bir fırsat nedeniyle bir araya gelindiğinde yapılan cemlerdir. Abdal Musa ise görgülerin sonunda ya da görüm yapılmadığı yıllarda tüm toplumu birlikte tutmak amacıyla bir akşam içine sığdırılan dinsel törenlerdir.
Semahlar muhabbet cemlerinde cemin sonuna doğru yapılır. Muhabbet toplantısının sonunda tüm er ve bacılar semaha kalkar. Birinci deste okuyucuları mürşidin iki yanında, ikinci deste okuyucuları onların karşısında, üçüncü deste okuyucuların tören odasının sağ ve sol yanında yer alırlar. Birinci deste deyişin ezgisini okur. İkinciler bu ezgiyi bir üçlü aşağı ve yarım ölçü sonradan başlama üzere çok sesli biçimde yineleyerek izlerler. Parçanın sonundaki ‘la’ sesinde birleşirler. Birinci bölümün yinelenmesi ve ikinci bölümün okunması da bu biçimde söylenerek sürdürülür. Bu okunuş sırasında yanlarda duran üçüncü destedeki kişiler notadaki seslere ”Ya şah-ı Velayet” diye tempo tutarlar. Orada semah yapanlar da ezginin ve bağlamanın vuruşlarına uygun biçimde ”Ya Şah.. Ya Şah” diye çağrışırlar.
Görgü cemlerinde belli aralıklarla semah yapılır. Ancak bunlarda da bir sıra izlenir. Önce tören başlar. Çerağ uyandırılır. Aşıklar sazlarına sarılıp bir iki deyiş okurlar. İlk semah bundan sonra cemi yöneten dede ya da babanın izni ile yapılır. Önce ağır ve yavaş hareketli semah deyişleri ile başlanır.
Semahları cemden ayrı düşünmek ve incelemek yanlıştır. Gerek Aleviliğin kutsal kitabı Buyruk’ta; gerekse halk arasında semah on iki hizmetten biri olarak sayılır. Ancak zaman akışı içinde semahların oynandığı ortamda da bir yumuşama olmuştur. Giderek dede katında yapılan toplantılarda da oynanmaya başlanmış, bunu daha geniş eğlentilerde oynanması izlemiştir. Katı kurallara girmeyen Alevi toplumu ”dinsel ortam” kuralında da direnmemiştir. Mutlu günlerde, eğlencelerde bir barış şöleni gibi, barış sevinci içinde yapılır olmuştur. Topluluğu daha canlı, daha neşeli tutabilme işlevini üstlenmiştir. Günümüzde düğünlerde bile oynanmaktadır.
SEMAHTA DÜZEN
Semah oyununa önce yavaş hareketli semahla başlanır. Bu genelde oyunların yaygın kuralıdır. Yavaş oyun, bir giriş bir ısındırma amacı güder. Ardından ivedi hareketli bir bölüm gelir. Semahlarda da bu kural geçerlidir. Semahlar genellikle ”ağırlama” ve ”yeldirme” bölümleri olmak üzere iki bölümden oluşur. Doğal olarak ilk semah ağırlamadır. Kişinin oyuna hazırlanması amacı güder. Söz ve ezgi bu ağırlamaya göre seçilmiştir. Hareketler de bu düzene uygundur.
Ağırlama cemde ayak kesilmeksizin yapılan ilk semah olarak tanımlanır. Ağırlamada erler kollarını sağa sola hareket ettirirler. Bacılar kollarını omuz düzeyinden daha yukarıya kaldırmamak üzere aynı hareketi yan tarafa doğru yaparlar. Söz ve ezgiye uygun olarak ayaklar ileri geri atılır.
Semahlar konusunda yaptığım araştırmalarda genellikle Semahtan bahsederken ”oyundur’, ”oynanır” gibi sözcüklerde karşılaştım. Kendisinin kitabından faydalandığım Sayın Yazar Fuat Bozkurt’ta semahlar konusunu anlatırken oyun, oynanır, semahçı gibi sözcükler kullanmıştır. Bana göre aslında bu sözcükler yerine icra edilir, dönülür ve semahçı sözcüklerinin kullanılması daha uygundur.
Semahlar dinsel nitelikler taşıdıklarına göre diğer halk oyunlarından ayrılmalıdırlar. Alevi toplumunda kesinlikle ”Semah oynama” veya ‘Semah oyunu” gibi terimler kullanılmaz. ‘Semah dönme” veya ‘dönülür’ gibi sözler kullanılır.
Semahların oyun mudur? değil midir? konusunda Sayın İbrahim ÖZER (İbrahim Dede) şöyle düşünüyor:
İnsanlar maneviyatta ve tasavvuf ilmine göre basamaklarla, inanarak ve inandıkları o güçle Allah’a varmayı düşünürler. Bunu şu şekilde tarif edebiliriz.
1. Şeriat Kapısı 2.Tarikat kapısı
3. Marifet Kapısı 4. Sırr-ı Hakikat Kapısı Semah’ın tarifi şöyle
düşünülebilir. Şeriat kapısında yani birinci basamakta adı geçen semah bir folklor oyunu olarak düşünülür ve her yörenin kendine has figürleriyle icra edilir.
Tarikat kapısında, yani ikinci kapıda semah, gerek Alevilerde, gerek Mevlevilerde, gerek Kadirilerde, gerek Nakşibendilerde yapılan ibadetin bir nevi, bir bölümü olarak düşünülebilir. Aleviler bu semahı bağlama eşliğinde yaparlar. Mevleviler bendir eşliğinde yaparlar, Kadiriler ve Nakşibendiler davulbazlar eşliğinde yaparlar.
Üçüncü kapı ve üçüncü basamak olan marifet kapısında semah, ilahi bir aşkın vermiş olduğu bir iksirdir. Bu aşk geldiğinde o insan sokakta bile dönebilir. Ve hiç bir çalgıya ihtiyaç görmeksizin demircinin demire vurmuş olduğu tempoyu dahi kendine bir müzik kabul ederek o aşka ve meşke kendini kaptırır ve böylece 4. kapı olan Hakikat kapısına yol bulduğuna inanarak kendisini tatmin etmiş olur.
Henüz birinci basamakta olan kişiler için semah bir oyun sayılabilir. Çünkü burada kişi henüz çıraklık dönemindedir ve ibadet olayının içine girmemiştir. Bir nevi acemilik dönemidir. Tarikat kapısına gelince semah oyun olmaktan çıkar. Çünkü kişi Semahın ibadetin bir parçası olduğunu anlamıştır ve bunu ibadet amacıyla yapmaktadır.
ALEVİ MÜZİĞİ
Alevi müziği kanımca ikiye ayrılır:
1. Dinsel içerikli olanlar;
2. toplumsal içerikli olanlar.
Dinsel içerikli olanlar alevi gelenek ve göreneklerini yaşatmak ve sürdürmek, sonraki kuşaklara bunları aktarmak için cem ayinlerinde töreni sürdürmek için kullanılır. Toplumsal içerikli olanlar da insanları iyi ahlaka, doğru davranmaya ve toplumsal kılmaya yöneliktir.
Dinsel içerikli Alevi müziğine örnek olarak Alevi semahlarını ve her dörtlüğünde bir imamın ( Oniki İmam, ali, Hasan, Hüseyin, vs. ) adının anıldığı duvazı İmamları ( Arapça bir tamlama olan duvazı imam bildiğimiz Oniki İmam demektir) verebiliriz. Bu müzikle hem cem töreni sürdürülür hem de imamların adı anılarak onlara saygılı oldukları belirtilir. Genç kuşakların onları tanıması sağlanır. Semah, bir noktanın çevresinde, hareketleri turnanın uçuşunu ve gezegenlerin güneş çevresinde dönüşünü yansıtan, Orta Asya çok tanrılı inançlarında şamanın kuş olup büyüyle uçuş yetisinin bir anlatımıdır. Semahlara çeşitli adlar verilmiştir. Bunları şöyle sınıflandırabiliriz:
1. Eren, evliya, pir adını göre: Hacıbektaş Semahı, Hızır Semahı, Hubyar Semahı, Ali Nur Semahı, Muhammed Ali Semahı, Zeynel Abidin Semahı, Çoban Baba Semahı, Sarı Kız Semahı.
2. Sevilen ve kutsal hayvan adına göre: Kırat Semahı, Turnalar Semahı.
3. Yöre adına göre: Alaçam Semahı, Çorlu Semahı, Erzincan Semahı, Fethiye Semahı, Ladik Semahı, Malatya Semahı, Tokat Semahı, Şiran Semahı.
4. Diğer Semahlar: Kırklar Semahı, Gönüller Semahı, Nevruz Semahı, Dem Geldi Semahı, Çark Semahı, Çapraz Semahı, Erkan Semahı, İllallah Semahı.
Din dışı alevi müziğine örnek olarak da deyişleri verebiliriz. Bu deyişlerin her biri birer okul ödevi görür. Son dörtlüğünde, halk şiiri formuna uygun olarak yaratıcısının mahlasını mutlaka görürüz. Hacı Bektaş Veli’nin bir dörtlüğünü buraya almak istiyorum:
Hareket nardadır sacda değildir
Keramet baştadır tacda değildir
Her ne ara isen kendinde ara
Kudüs’te, Mekke’de, hacda değildir
Burada her şeyin merkezinin insan olduğu vurgulanıyor. Bir kitap yayınlaşmıştı Türkiye’de: Tapılacak En Büyük Kitap İnsandır. Kaynağını ilahi varlıklardan da alsa, Alevi düşüncesi ve somut ve gerçekçi temellere dayanmıştır. Geçenlerde ölen Rahibe Teressa, “baktığım her insanda Tanrı’yı görüyorum”, demişti. Rahibe Teressa’nın yeni keşfettiği bu durumu , ondan çok daha önceki dönemlerde Alevi deyişlerimizde bulmamız mümkün:
Aynayı tuttum yüzüme
Ali göründü gözüme
Ya da derisi yüzülerek vahşice öldürülen Hallac-ı Mansur’un sözünde yaşam bulmuştu: Enel Hak. Yani ben Tanrıyım. Hallac-ı Mansur burada. İnsanın Tanrı’nın bir yansıması olduğunu söylüyor. Tanrı insan da tecelli etmiştir. O yüzden insan kötülük eden, Tanrı’ya kötülük etmiştir. İnsanı sevmeyen Tanrı’yı da sevmez.
Alevi müziğinin temelleri Orta Asya’daki yaşamlarında kutsal varlıklar olarak benimsedikleri kam, bakşı, şaman adları verilen ozan büyücüler, şimdiki halk ozanlarının atalarıdır. Toplum içinde büyük saygı duyulan ve onlardan korkulan bir dönemden evrim geçirerek ve İslam dininin de etkisiyle günümüzdeki ozanlara ulaştık. Ozanlarımızın artık korkulacak bir yanı yok (siyasal iktidar dışında ). Halk müziğinin en güzel örneklerini veriyorlar.
Bu kültürün müziği günümüze kadar çeşitli baskılara uğramış ve sindirilmeye çalışılmıştır. Bu yüzden de gizli yapılmış, bu gizlilikten dolayı Sünni Müslümanlar arasında asılsız Alevi tanımlamalarının doğmasına yol açmıştır. Kızılbaş sözcüğü Alevilere bir küfür olarak kullanılmıştır. Dönemin yöneticileri, zamanın ileri gelen din adamlarından, şeyhülislamdan aldıkları fetvalarla dinsel dansları yasaklamışlardır. Örneğin 1666’da tasavvuf sahiplerinin semah yapmaları yobaz Vani Efendi’nin yalan dolan bilgi ve sözleriyle, tasvirleriyle yasaklanmıştır. ( İlhan Cem Erseven, Alevilerde Semah, s. 119, Ekin Yayınları, 1990, Ankara )
Yine İlhan Cem Erseven’in bildirdiğine göre İstanbul’da Vanikoy, tasavvufçular tarafından Vani-i Cani denilen ve Vani Efendi tarafından kurulduğu için lanetli sayılarak gidilmezdi. ( İlhan Cem Erseven, Alevilerde Semah, s. 119, Ekin Yayınları, 1990, Ankara) yine 1490- 1575 yılları arasında yaşayan ve ünü günümüze dek ulaşmış Ebuss’ud Efendi’nin fetvaları, bu kültürü ve müziği yakından ilgilendirir. Kanuni ve II. Selim zamanında otuz yıl kadar Şeyhülislamlık yapmış olan bu kişi Alevilere büyük darbeler indirmişti. Vecd içinde ilahi okuyanları hoş gören Şeyh için katli mubahtır diyen bu adam, Yunus Emre’yi bile küfür içinde gösteriyor.
İlhan Cem Erseven’den başka bir alıntıyla sürdürmek istiyorum: Sema oyunu ile ilgili çatışmalar, tarihin her döneminde oluşmuştur. Bu fetvaların yanı sıra dinsel törenlerde oyun oynamanın, sema yapmanın özgür olması yönünde fermanlar da alınmıştır. Fakat bunlar uzun sürmemiştir. Zamanında, Kemal paşazade, alevi Bektaşi dergahlarındaki raks ve devran için saygı gösteren fetvalar vermişti. Kemal paşazade Ahmet Şemsettin, Kanuni döneminin ünlü şeyhülislamlarındandır. Yavuz Sultan Selim zamanında, Balıkesirli Sarı Gürz Muhlissiddin, zamanında şeyhülislamı Kemalpaşazade’ye gelerek- Ne yapar Şeyh Sümbül Sinan Efendi Fatih’te, Ayasofya’da? Deyip kışkırtmaya çalışırmış. ( 1512 -1513 ). Sonraları yobazlar, bu konuyu yeniden ele almışlar, Ustüvani bir yobazın etrafında toplanıp Sivas dergahının mürşidine şöyle yazılı bir kağıt göndermişlerdir:
“Sen raks ve devran etmekle men’in vacip olmuştur. Ve tekkeni basup seni ve etba’ını , – sana uyanları- katlederiz ve tekkenin birkaç arşın temelini kazıp toprağını buraya dökeriz.” Daha sonra Ustüvani, Köprülü Mehmet Paşa zamanında birkaç yandaşıyla birlikte sürgüne gönderilir. ( İlhan Cem Erseven, Alevilerde Semah, s. 120, Ekin Yayınları, 1990, Ankara)
Tüm bu baskılar ve yıldırma çalışmaları Türkiye Cumhuriyeti’ne ulaşmış ve günümüze kadar da sürdürmüştür. Alevilerin cem ayinleri sırasında gizliliğe önem vermeleri ve bunun için de kapıcı dedikleri bir görevliyi bu işle görevlendirmelerini sağlamak içindir. Kapıcı, cem töreni sırasında dışarıdan gelebilecek herhangi bir tehlikeyi önceden görüp önlem almakla görevlidir.
Bu gizlilik Alevi müziğini de etkilemiş ve uzun süre açık bir biçimde icra edilmemiştir. Bu yüzden de Anadolu’da sadece Mevlevi müziği olduğu sanılmış ve devlet tarafından desteklenmiştir. Türkiye Cumhuriyeti kurulduktan sonra rahat bir nefes alan Aleviler, müziklerini daha rahat ama yine de tedbirli bir biçimde icra etmişlerdir.
Bu gün resmileştirilmeye çalıştığımız söylenen Alevi müziği çok daha önce, TRT’nin kurulmasıyla birlikte resmileştirilmiş
Ama revizyona uğratılarak TRT’de çalışmış ve söylenmiştir. Derlenen deyişler türküleştirilmiş, tek saz, yani bağlama düzeni yerine Yurttan Sesler Korosu aracılığı ile ve çok sayıda sazla birlikte tek sesli olarak icra edilmiştir. Bu müzik, kendisini doğuran ortamdan soyutlanmış ve içi boş ruhsuz bir duruma sokulmuştur. Yine aynı biçimde, Hızır Paşa’nın Pir Sultan Abdal’ı affetmek için ondan içinde Şah sözcüğünün geçmediği deyişler istemesini andırır bir biçimde, tüm Şah, Ali, Pir vs… gibi Alevilerin vazgeçemediği simgeleri bir kalemde silerek yerine dost, yar vs… gibi sözcükler yetiştirmişlerdir. Günümüzde TRT ‘den yetişenler dahil olmak üzere çok sayıda sanatçı ve halk ozanı bu durumu değiştirdiler ve her şeyi yerli yerine oturttular.
Canan bizim canımızdır
Teni bizim tenimizdir
Sevgi bizim dinimizdir
Başka dine inanmayız
Hüdai’yim hüdamız var
Dost elinden bademiz var
Muhabbetten gıdamız var
Ölüm ölür biz ölmeyiz
Sultanım Ali Lokmanım Ali
Cömertsin Ali Rahmansın Ya Ali
Garipler Derdine Oy Oy
Dermansın Ali Ali Sultansın Ali Ali
Akar Boz Bulanık Çaylar
Meyvasız Olur Mu Bağlar
Akın İle Olmaz Sağlar
Hesap Yolu Sürendedir
Sultanım Ali Lokmanım Ali,
Cömertsin Ali Rahmansın Ya Ali
Garipler Derdine Oy Oy
Dermansın Ali Ali Sultansın Ali Ali
Kaşların Kurulu Yaydır
Mah Cemalin Bedir Aydır
Bahçaya Girmek Kolaydır
Fesat Gülü Derendedir
Sultanım Ali Lokmanım Ali
Rehberim Ali Cömertsin Ya Ali
Garipler Derdine Oy Oy
Dermansın Ali Ali Dermansın Ali Ali
Derviş Bellidir Tacından
Dert Alıyor Dert Ucundan
Şu Densiz İnsanlar Suçundan
Sefil Baykuş Virandadır
Sultanım Ali Rehberim Ali
Lokmanım Ali Yetiş Ya Ali
Garipler Derdine Ya Dost
Dermansın Ali Ali Dermansın Ali Ali
Derviş Alim Der Övdüğüm
Aşkın Hayalin Kurduğum
Suç Benim Değil Sevdiğim
Sana Meyil Verendedir
Sultanım Ali Rahmanım Ali
Lokmanım Ali Cömertsin Ya Ali
Garipler Derdine Ya Dost
Dermansın Ali Ali Dermansın Ali Ali
Canan denen cezayı bırakma tende
Cemsiz dem sürmeyin fani dünyada
Eski ziynet ile yeni zindanda
Mesti merdan ile nur eyle beni
Haydar haydar haydar nur eyle beni
Ali Ali Ali nur eyle beni
Yaralarım derin Muhammet sızlasın
Hünkar saray alim seni özlesin
Bir damlacık kanım kanım Hüseyin desin
Hasanın uğruna var eyle beni
Haydar haydar haydar var eyle beni
Ali Ali Ali var eyle beni
Haydar haydar haydar var eyle beni
Ali Ali Ali var eyle beni
Kırk yamalı bir hırka giyeyim
Pirin deryasında ölüm seveyim
Aşkın kazanında semah döneyim
Yoktan bilmeyenden var eyle beni
Haydar haydar haydar var eyle beni
Ali Ali Ali var eyle beni
Mahzuni Şerifim dosta aittir
Aşkım Hüseyin’dir nefsim Alidir
Çoban eyle beni beni çileler güttür
Abdal (Fakir) Musalara tur eyle beni
Haydar haydar haydar tur eyle beni
Ali Ali Ali tur eyle beni
Gitme turnam gitme dağlar salında -dağlar salında
Hakkın kelamını -hey dost- kesme dilinden
Sevdiceğim kalmış Kenan ilinde -Kenan ilinde
Kenan ilide dost dost Kenan ilinde / Aman turnam …
Beri gel beride ademden kaçmada Ademden kaçma
Gizli sırlarını yadlara açma
Her gördüğün sudan eğilip içmede eğilip içme
Senin için abu da zemzem sular var
Ah canım canımda sar canım canım
Gözlerinden akan gül bala kurbanım
Leblerinden akan hü bala kurbanım
Kul Hüseynim bu dert bizi almaz mı da bizi almaz mı
Bu hasretlik kıyamete kalmaz mı
Bu yarayı çeken bir gün ölmez mi de bir gün ölmez mi
Seni merhem olup ta sarmazsa eğer
Varıncağız Amasya’nın üstüne
Secde kılın Hamdullah’ın postuna
Dergahını, damanına, destine
Ezelden demişiz beli turnalar
Durmayın Çetmi’de açın pervazı
Ali Pir Civan’a eyley’n niyazı
Hacıköy’de şehitlerin şahbazı
Onun da bir ismi deli turnalar
Merzifon’dan seyreyleyin obayı
Kılavuz eyleyin bâd-ı sabayı
Ziyaret eyleyin Pir-i babayı
Hoştur o sultanın hali turnalar
Bir gececik yatın Kırklar dağında
Bülbül öter bahçesinde bağında
Açın kanatları seher çağında
Seyredin ülkeyi ili turnalar
Hamdülillah gören çeker mi yası
Pirim Bektaş Veli mülkün ihyası
Nur-î Cemalettin hasların hası
PERVANE ol yarin kulu turnalar
Başım açık yalınayak yürüttün
Sen merhamet eyle lebbi balım yar
Yüreğimi ceviz gibi çürüttün
Senin aşkın büktü kaddi dalım yar
Çektirme cefalar yandırma nara
Yitirdim aklımı kaldım divane
Köşeyi vahdette koyma avare
Dar-ul aman Cemalettin velim yar
Sıdkı yakma ömrüm kal-u kıl ile
Hazine aranmaz kuru fal ile
Yırtık gömlek ile eski şal ile
Daha böyle nasıl olur halim yar
kırklar senin ile biledir bile
yedilerin kanın komayın kollar
ol Hızır nebiden yardımcın ola
güruhu naciye eresin turnam
alini avazı sende bulundu
ne yaman ötersin bağrım delindi
o pirden bir haber alda gel şimdi
gönlümün gamını atasın turnam
ezel bahar yaz ayları doğanda
semah tutup gökyüzüne ağanda
yavru şahin tellerine değende
alim dost dost diye ötesin turnam
dedemoğlu durmuş katli niyaza
oturmuş kandili bellini çözer
mecnun leyla için çölleri gezer
can ver ki canana yetesin turnam
Bugün Yasta Gördüm Zülfü Siyahım (Zülfü Siyahım)
Gülmedi Sultanım (Dost Dost) Bilmem Ne Haldır
Halım Arz Eylerim Dinle Ahvalım
Sormadı Sultanım Bilmem Ne Haldır
Nenni De Nenni Nenni
Dost Nenni Nenni Has Nenni Nenni
O Sultanı Aşıklardan Sorarım (Gurban Sorarım)
Bugün Dünya Yarın (Dost Dost) Ahret Ararım
Aşkına Kıldığım Sabr-ı Kararım
Kalmadı Sultanım Bilmem Ne Haldır
Nenni De Nenni Nenni
Dost Nenni Nenni Has Nenni Nenni
Senin aşk ucundan od’a yandım men
Men öldürüp etme ara yerde kan
Gözlerimde fer yok dizimde derman
Kalmadı sultanım bilmem ne haldır
Nenni De Nenni Nenni
Dost Nenni Nenni Has Nenni Nenni
O Sultandır Her İşlerin Sebebi
Alnının Uğrunda Gördüm Habibi
Yaralara Merhem Saran Tabibi
Sarmadı Sultanım Bilmem Ne Haldır
Nenni De Nenni Nenni
Dost Nenni Nenni Has Nenni Nenni
Veli’m Hu Der Aklım Başımdan Gitti
Sağlığımda Beni Salacak Etti
Cenazeni Kılırım Deyi Vadetti
Kılmadı Sultanım Bilmem Ne Haldır
Gece Gündüz Durmaksızın
Yoluna Revanım Senin
Her Yerde Hazır Nazırsın
Sensin Madubu Cümlenin
Ezel Ebed Sensin Gaffar
Varlığın Bizim İle Var
Gel Ihsan Eyle Güzel Yar
Bize Gevheri Madenin
Muhammet Ali Nurundur
Bektaşi Veli Sırrındır
Kul Senin Gizli Varındır
Gördük Didar-ı Cemalin
Dertli Divani’ye Himmet
No’la Dilber Kıl Hidayet
Bakidir Nur-u Velayet
Şahid-i Kur’an Ül Mübin
“Bizmişah……
Semahlar saf ola, günahlar af ola.
Semahlar kırklar semahı ola.
Rehberimiz On İki İmam,
Yardımcımız Hak Muhammed Ali Ola.
Dil Bizden Nefes Hünkar Hacı Bektaş Veliden Ola.
Gerçek Erenler Demine Hü…”
Fatime ananın eteğin tuttum
Server Muhammed’e göz gönül kattım
İmam Hasan ile çok mehtap sattım
Şah Hüseyin ile dükkana düştüm
Haydar Haydar Haydar dükkana düştüm
İmam-ı Zeynel’e can kurban ettim
Muhammed Bakır’la musayib tuttum
Cafer-i Sadık’a göz gönül kattım
Naci deryasında ummana düştüm
Hü hü hü canan ya Ali
Musa Kazım Şah Rıza’ya kavuştum
Kerbela çölünde cenge giriştim
Yezit ordusuyla hayli vuruştum
Yaralandı sinem al kana düştüm
Yaralandı sinem sinem al kana düştüm
Taki Naki Askeri’dir nurumuz
Mehdi mağarada gizli sırrımız
Cebrail önümüz, Cerrah belimiz
Kırklar’ın Cem’inde erkana düştüm
Haydar Haydar Haydar erkana düştüm
Oniki İmam Dergahı’nda ünüm var
Gece gündüz sohbetim var demim var
Çok günahım varsa neden gamım var
Ali gibi şahı merdana düştüm
Haydar Haydar Haydar canan ya Ali
Kul Himmet Üstadım bu nasıl yazı
Lezzet verir şirin muhabbet tuzu
Ali’nin alnında zöhre yıldızı
Meyli muhabbeti selvana düştüm
Haydar Haydar Haydar selvana düştüm.
koma hiç benliğin bende
varlığım yok eyle sende
seni görüp her mekanda
hü diyelim döne döne
çağa düştüm yusuf gibi
derde düştüm eyüp gibi
ağlayayım yakup gibi
hü diyelim döne döne
heydost hey dost hey dost hey dost
yürü turnam yürü turnam
biz ümmeti naciler
hak yolunda duacılar
kabede döner hacılar
ya ben nice dönmeyeyim
senden gayrısın al benden
ayırma ben kulun senden
sevdir bana seni candan
hü diyelim döne döne
gönlümde ağyar kalmasın
senden gayrı yar olmasın
ne olduğum kimse bilmesin
hü diyelim döne döne
şevkin ver bana döneyim
ta kül olunca yanayım
her gördüğüm sen sanayım
hü diyelim döne döne
hey dost hey dost hey dost hey dost
yürü turnam yürü turnam
aşk odu yürekte yanar
beni gören mecnun sanar
gök yüzünde ay gün döner
ya ben nice dönmiyeyim
mevlam koma beni bana
al gönlümü senden yana
müştakın olam ben sana
hü diyelim döne döne
seyyid nizam oğlu kuldur
gerek diri gerek öldür
aşkınla gönlümü doldur
hü diyelim döne döne
Fatime ananın eteğin tuttum
Server Muhammed’e göz gönül kattım
İmam Hasan ile çok mehtap sattım
Şah Hüseyin ile dükkana düştüm
Haydar Haydar Haydar dükkana düştüm
İmam-ı Zeynel’e can kurban ettim
Muhammed Bakır’la musayib tuttum
Cafer-i Sadık’a göz gönül kattım
Naci deryasında ummana düştüm
Hü hü hü canan ya Ali
Musa Kazım Şah Rıza’ya kavuştum
Kerbela çölünde cenge giriştim
Yezit ordusuyla hayli vuruştum
Yaralandı sinem al kana düştüm
Yaralandı sinem sinem al kana düştüm
Taki Naki Askeri’dir nurumuz
Mehdi mağarada gizli sırrımız
Cebrail önümüz, Cerrah belimiz
Kırklar’ın Cem’inde erkana düştüm
Haydar Haydar Haydar erkana düştüm
Oniki İmam Dergahı’nda ünüm var
Gece gündüz sohbetim var demim var
Çok günahım varsa neden gamım var
Ali gibi şahı merdana düştüm
Haydar Haydar Haydar canan ya Ali
Kul Himmet Üstadım bu nasıl yazı
Lezzet verir şirin muhabbet tuzu
Ali’nin alnında zöhre yıldızı
Meyli muhabbeti selvana düştüm
Haydar Haydar Haydar selvana düştüm.
Abdal olsam şalvar giysem eğnime
Gezgin abdallara ömrüm, ömrüm, ömrüm
Gezgin abdallara da eş deli gönül
Ta ezelden aşıkların da bağrına
Değer rakiplerden de taş deli gönül
Ceylan bakışına da kurban olduğum
Sallanma karşımda da öldürdün beni
Hele yörü yörü de ömrümün varı
Ömrümün varı da gönlümün yarı
Has neni neni de dost nenni nenni
Yürü güzel yürü de yolundan kalma
Her yüze güleni dost olur sanma
Hele yörü yörü de ömrümün varı
Ömrümün varı da gönlümün yarı
Has neni neni de dost nenni nenni
Yöresi: Sivas – Tokat – Malatya
Kimden alındığı: Ali Kızıltuğ – Ali Sultan
Kırat kalk gidelim biz bu odadan
Kısmetler geliyor Bari Hüdadan
Yemini kestirem tağı yüceden
Kırat şu dağları aşmalı bu gün
Kırat şu dağları aştığı zaman
Deli boran gibi coştuğu zaman
Dizgin boğazına düştüğü zaman
Sağrıdan köpüğü saçmalı bu gün
Kıratta gidiyor başı dumanlı
Güzel kaldır gönlündeki gümanı
Seherden sonraki kuşluk zamanı
Dostun ellerine düşmeli bu gün
Derviş Muhammedim pirim pirise
Sağ yarınan ahtı aman birise
Kırat sende küheylanlık varise
Dostun ellerine düşmeli bu gün
Demme demme demme
Çi xveş e demme
Werin hev ra bigrin
He meşk u sem e
Cema me şuna Ehl-i Beytane
Sema meye tera çend qible rane
Riya me riya Dewdu
İmame Xizir hazir nazir li ser riya ne
Eme birati bikin re tevdir
Em nabin hesire ber zulumen mir
E ben zemamen beqeyd u binur
E rabe zemamen tari u zuxur
Gelin birlikte tutalım
Meşk ile sema
Cemimiz Ehl-i Beytlerin yeridir
Semamız kaç kıbleye bedel
Yolumuz Oniki İmam’ın yoludur
Hızır hazır nazır yolumuzdadır
Kardeşliği yol yordam yapacağız
Bey zulmünün esiri olmayacağız
Gelecek prangasız aydınlık çağlar
Kalkacak karanlık zuhur çağları
Urum Abdalları gelir dost deyi
Eğnimizde aba hırka post deyi
Hastaları gelir derman isteyi
Sağlar gelir şahım Abdal Musaya
Hintten bezirganlar gelir yayınır
Pişer lokmaları açlar doyunur
Bunda aşıkları gelir soyunur
Erler gelir şahım Abdal Musaya
Meydanında dara durmuş gerçekler
Çalınır koç kurbanlara bıçaklar
Döğülür kudüm açılır sancaklar
Tuğlar gelir şahım Abdal Musaya
Her matem ayında kanlar saçarlar
Uyandırıp Hak çerağın yakarlar
Demine Hu deyip gülbang çekerler
Nurlar gelir şahım Abdal Musaya
İkrarıdır koçyiğidin yuları
Muannidi çeksem gelmez ileri
Akpınarın yeşil gölün suları
Çağlar gelir şahım Abdal Musaya
Alim almış Züfikarı destine
Sallar durmaz Yezidlerin kasdına
Tümen tümen gene Alinin üstüne
Sırlar gelir şahım Abdal Musaya
Benim bir isteğim vardır Kerimden
Münkir bilmez evliyanın sırrından
Kaygusuzum ayrı düştüm Pirimden
Ağlar gelir şahım Abdal Musaya
Yüce Dağ Başında Bir Kuş Uçurdum
Ana Nenni Nenni Bir Kuş Uçurdum
Ben Meylimi Bir Güzele Düşürdüm
Dilber Nenni Nenni Yavrum Düşürdüm
Duydum Nazlı Yarim Yad Eller Almış
Ana Nenni Nenni Yad Eller Almış
Vallah Dostlar Ben Aklımı Şaşırdım
Dilber Nenni Nenni Vallah Şaşırdım
Yürü Güzel Yürü Yolundan Kalma
Ana Nenni Nenni Yolundan Kalma
Her Yüze Güleni Dost Olur Sanma
Dilber Nenni Nenni Dost Olur Sanma
Ölümden Korkup Da Sen Geri
Dönme Ana Nenni Nenni Sen Geri Dönme
Yiğidin Alnına Yazılan Gelir
Dilber Nenni Nenni Yazılan Gelir
Ceylan Bakışına Kurban Olduğum
Sallanma Karşımda Öldürme Beni
Ah Gülüm Gülüm Yürüsene Yavrum
Mecnun Edip Beni De Düşürdün Çöle
Kerem Gibi Burda Da Yandırma Beni
Ah Gülüm Gülüm Yürüsene Yavrum
Bu Kadar Sallanma Da Öldürdün Beni
Ölürüm Unutmam Da Sevdiğim Seni
Ah Gülüm Gülüm Yürüsene Yavrum
Bırakın Sallansın Da Nazlı Gelini
Güzelin Döndüğü De Meydan Öğünsün
Ah Gülüm Gülüm Yürüsene Yavrum
Yürü Güzel Yürü Yol Alamazsın
Azrail Olsan Can Alamazsın
Hele Sen Dünyayı Kalbura Koysan
Benden Muhabbetli Yar Bulamazsın
Sular Olsam Yeraltından Akmayım
Yarim Senden Gayrisine Bakmayım
Eğer Senden Başkasına Bakarsam
Yedi Sene Döşeklerden Kalkmayım
Yörü Dilber Yörü Ömrümün Varı
Eridi Kalmadı Dağların Karı
Söyünmüyor bir dem narım
Sevda oldu öz diyarım
Güz dedi geçti baharım
Selim yavaşça yavaşça
Garip gönlüm durmaz oldu
Gözüm ırak görmez oldu
İşe güce varmaz oldu
Elim yavaşça yavaşça
Sevdiğim bu yana bakmaz
Kaş eğip kirpiğin yıkmaz
Kırıldı kanadım kalkmaz
Kolum yavaşça yavaşça
Şu dünyaya güvenilmez
Ölmeyince kan kesilmez
Mesleki’m artar eksilmez
Zulüm yavaşça yavaşça
Armut Ağacı Armut Ağacı Başında Tacı
Kalksın Semah Eylesin Aneynen Bacı
Nenni Nenni Nenni Dost Nenni Nenni
Nenni Nenni Nenni Has Nenni Nenni
İki Durnam Gelir Pirim Bağdat Elinden
Dost Kanadını Kırmış Pirim Ne Gelir Elden
Nenni Nenni Nenni Dost Nenni Nenni
Nenni Nenni Nenni Has Nenni Nenni
Çırayı Yaktım Ocağa
Kolkola Da Kucak Kucağa
Meydana Gel Meydana
Meydan Erenlerindir
Semah Dönenlerindir
Bugün Yasta Gördüm Zülfü Siyahım (Zülfü Siyahım)
Gülmedi Sultanım (Dost Dost) Bilmem Ne Haldır
Halım Arz Eylerim Dinle Ahvalım
Sormadı Sultanım Bilmem Ne Haldır
Nenni De Nenni Nenni
Dost Nenni Nenni Has Nenni Nenni
O Sultandır Her İşlerin Sebebi
Alnının Uğrunda Gördüm Habibi
Yaralara Merhem Saran Tabibi
Sarmadı Sultanım Bilmem Ne Haldır
Veli’m Hu Der Aklım Başımdan Gitti
Sağlığımda Beni Salacak Etti
Cenazeni Kılırım Deyi Vadetti
Kılmadı Sultanım Bilmem Ne Haldır
Gitme turnam gitme dağlar salında -dağlar salında
Hakkın kelamını -hey dost- kesme dilinden
Hacıbektaş ilinde Sivas yolunda,
Turnalar o şahı -şahı- görmediniz mi
çektirme cefalar yandırma nara
yitirdim aklımı oldum Divane
köşeyi vahdette koyma avare
darul aman cemalettin velim yar
sıtkı yakma ömrüm kalu kıl ile
hazine bulunmaz kuru fal ile
yırtık gömleğ ile eski şal ile
daha böyle nasıl olur halım yar
kerbela çölünden sakin mi geldin
ne yaman firgatli ötersin turnam
imam ali katarına uyuban
kırkların semahın tutasın turnam
kırklar senin ile biledir bile
yedilerin kanın komayın kollar
ol hızır nebiden yardımcın ola
güruhu naciye eresin turnam
alini avazı sende bulundu
ne yaman ötersin bağrım delindi
o pirden bir haber alda gel şimdi
gönlümün gamını atasın turnam
ezel bahar yaz ayları doğanda
semah tutup gökyüzüne ağanda
yavru şahin tellerine değende
alim dost dost diye ötesin turnam
dedemoğlu durmuş katli niyaza
oturmuş kandili bellini çözer
mecnun leyla için çölleri gezer
can ver ki canana yetesin turnam
SAKININ TURNALAR URUM KIŞIDIR
POYRAZ VURUR CILGALARI ÜŞÜDÜR
ALİ YAR ALİ YAR ALİ YAR ALİ YAR CAN PİRE KURBAN
KONUP GÖÇMEK EVLİYALAR İŞİDİR
KONUP GÖÇ Kİ SÖYLENESİN DİLLERDE CAN PİRE KURBAN
SER ÇEŞMEDEN GELİRDE CANANIM
SUYUN KUYUSU
NASİBİMİZ VERİR DE PİRİN BİRİSİ
DOST DOST DOST ALİ DOST ŞAHIM DOST
PİR SULTAN ABDALIMDA CANANIM
SÖZÜN DOĞRUSU
NEDİR ÇEKTİCEĞİM YARIN ELİNDEN DOST
DOST DOST ALİ DOST
DOST DOST ŞAHIM DOST
ALİ DOST DOST DOST
Evvel erkan ile evvel yol ile
Gelsin hizmet ehli hizmet eylesin
Yaradanım yardım etsin kuluna
Gelsin hizmet ehli hizmet eylesin
Dolduğumuz evler dol’olsun nurdan
Bizde böyle gördük uludan pirden
Yardımcımız olsun ol Şah-ı Merdan
Eylesinler erenler semah eylesin dost..
Eylesinler erenler semah eylesin dost..
Bugün Yasta Gördüm Zülfü Siyahım (Zülfü Siyahım)
Gülmedi Sultanım (Dost Dost) Bilmem Ne Haldır
Halım Arz Eylerim Dinle Ahvalım
Sormadı Sultanım Bilmem Ne Haldır
Nenni De Nenni Nenni
Dost Nenni Nenni Has Nenni Nenni
O Sultanı Aşıklardan Sorarım (Gurban Sorarım)
Bugün Dünya Yarın (Dost Dost) Ahret Ararım
Aşkına Kıldığım Sabr-ı Kararım
Kalmadı Sultanım Bilmem Ne Haldır
Nenni De Nenni Nenni
Dost Nenni Nenni Has Nenni Nenni
Senin aşk ucundan od’a yandım men
Men öldürüp etme ara yerde kan
Gözlerimde fer yok dizimde derman
Kalmadı sultanım bilmem ne haldır
Nenni De Nenni Nenni
Dost Nenni Nenni Has Nenni Nenni
O Sultandır Her İşlerin Sebebi
Alnının Uğrunda Gördüm Habibi
Yaralara Merhem Saran Tabibi
Sarmadı Sultanım Bilmem Ne Haldır
Nenni De Nenni Nenni
Dost Nenni Nenni Has Nenni Nenni
Veli’m Hu Der Aklım Başımdan Gitti
Sağlığımda Beni Salacak Etti
Cenazeni Kılırım Deyi Vadetti
Kılmadı Sultanım Bilmem Ne Haldır
Gece Gündüz Durmaksızın
Yoluna Revanım Senin
Her Yerde Hazır Nazırsın
Sensin Madubu Cümlenin
Ezel Ebed Sensin Gaffar
Varlığın Bizim İle Var
Gel Ihsan Eyle Güzel Yar
Bize Gevheri Madenin
Muhammet Ali Nurundur
Bektaşi Veli Sırrındır
Kul Senin Gizli Varındır
Gördük Didar-ı Cemalin
Dertli Divani’ye Himmet
No’la Dilber Kıl Hidayet
Bakidir Nur-u Velayet
Şahid-i Kur’an Ül Mübin
(Dertli Divani dede) Urfa yöresi
Beri gel geri gel ademden kaçmada Ademden kaçma
Türlü sırlarını yadlara açma
Her gördüğün sudan eğilip içmede eğilip içme
Senin için burdada zemzem sular var
Ah canım canımda sar canım canım
Gözlerinden akan hü bala kurbanım
Leblerinden hü bala kurbanım
Kul Hüseynim bu dert bizi almazmı da bizi almaz mı
Bu hasretlik kıyamete kalmaz mı
Bu yarayı çeken birgün ölmezmi de birgün ölmez mi
Seni merhem olupta sarmazsa eğer
PİR SULTAN ABDALIM ( PİRİM PİR İSE ) (2)
ÖMRÜM ÖMRÜM ÖMRÜM ÖMRÜM
ONA YAR İLEDE AHDIN BİR İSE
KIRAT SENDE KÜHEYLANLIK VAR İSE
PİR DİVANINADA DÜŞMELİ BUGÜN
NENNİ DE NENNİ DE HAS NENNİ NENNİ
NENNİDE NENNİ DE DOST NENNİ NENNİ
EYLENİN TURNALAR BENDE VARRAYIM DA EYLENME
YOLDAŞ OLAYIM DA PİRE GİDELİM
SİLKİNİP BOYNUN UZATMA
TURNA BEN AVCI DEĞİLİM
GAH YOLLARIM GÖZETME
CANA KIYICI DEĞİLİM
HAS NENNİ NENNİ NENNİ
DOST NENNİ NENNİ NENNİ
TURNAMIN KANADI YEŞİL
SUYA İNER HIŞIR HIŞIR
SEN GÜZELSİN AL YAKIŞIR
HAS NENNİ NENNİ NENNİ
DOST NENNİ NENNİ NENNİ
TURNAMIN KANADI ALA
SAYAMADIM İNDİ GÖLE
SEKİZ Mİ OLA DOKUZ MU OLA
HAS NENNİ NENNİ NENNİ
DOST NENNİ NENNİ NENNİ
TURNALAR GELDİLER COŞA
GÖRENİN AKLI ŞAŞAR
HAK İÇİN SEMAH DÖNEN
EMEĞİ GİTMEZ BOŞA
Çağrışa Çağrışa Havada Turnam
Bagdat’tan Mi Geldin, Ağzında Hurman
Emanetin Sana, Sılama Uğra
Eğlen Turnam, Eğlen, Pire Gidelim
Ali’nin Çağırdığı Yere Varalım
Hasan’la Hüseyn’e Gönül Verelim
On İki İmamlara Yüz Sürelim
Eğlen Turnam, Eğlen, Pire Gidelim
Kerbela Çölünden Sakin Mi Geldin
Ne Yaman Ötersin, Bağrımı Deldin
Sen De Benim Gibi Yetim Mi Kaldın
Eğlen Turnam, Eğlen, Pire Gidelim
Aglamışam Ela Gözde Yaşım Var
Kaynamışam Her Ocaktan Aşım Var
İmam Hüseyn Eşiğinde İsim Var
Eğlen Turnam, Eğlen, Pire Gidelim
Kul Hüseyn’im Der Ki Kaynadım Coştum
Bu Aşkın Elinden Serimden Geçtim
Çağrışa Çağrışa Aralar Aştım
Eğlen Turnam Eğlen, Pire Gidelim
Has Nenni Nenni
Dost Nenni Nenni
Turnam gökyüzünde pervane döner
Dertli aşığına dolular sunar
Mümin kullar senden inayet umar
Tabibi Lokmana benzersin turnam
Has Nenni Nenni
Dost Nenni Nenni
Kaşlarına Mim Duvası Yazılır
Cemalinde Türlü Benler Dizilir
Seni Sevmeyenler Haktan Yüzülür
Pir Balım Sultana Benzersin Durnam
Has Nenni Nenni
Dost Nenni Nenni
Bugün Ben Pirimi Gördüm
Gelir Salını Salını
Selamına Karşı Durdum
Bağrım Delini Delini (Hüdey)
Hüdey Hüdey Hüdey Hüdey
Bağrım Delini Delini
Allah Allah Allah Allah
Allah Allah Allah Eyvallah
Gel Dedim Yanıma Geldi
Gamzesi Sinemi Deldi
Bir İzzetli Selam Verdi
Aldım Sevini Sevini
Hüdey Hüdey Hüdey Hüdey
Aldım sevini sevini
Allah Allah Allah Allah
Allah Allah Allah Eyvallah
Gıymatın Baha Biçilmez
Cemalin Nurdan Seçilmez
Vakitsiz Güller Açılmaz
Derdim Gülünü Gülünü
Hüdey Hüdey Hüdey Hüdey
Derdim gülünü gülünü
Allah Allah Allah Allah
Allah Allah Allah Eyvallah
Gaynadı Garıştı Ganım
Ezelden Severdi Canım
Sen Benimsin Bende Senin
Dedim Sevini Sevini
Hüdey Hüdey Hüdey Hüdey
Dedim sevini sevini
Allah Allah Allah Allah
Allah Allah Allah Eyvallah
Dedem Oğlu Der Ağlatma
Yüreğim O De Dağlatma
Varıp Yadlara Bağlatma
Zülfün Telini Telini
Hüdey Hüdey Hüdey Hüdey
Zülfün telini telini
Allah Allah Allah Allah
Allah Allah Allah Eyvallah
Beri gel geri gel ademden kaçmada Ademden kaçma
Türlü sırlarını yadlara açma
Her gördüğün sudan eğilip içmede eğilip içme
Senin için burdada zemzem sular var
Ah canım canımda sar canım canım
Gözlerinden akan hü bala kurbanım
Leblerinden hü bala kurbanım
Kul Hüseynim bu dert bizi almazmı da bizi almaz mı
Bu hasretlik kıyamete kalmaz mı
Bu yarayı çeken birgün ölmezmi de birgün ölmez miSeni merhem olupta sarmazsa eğer
Yoksa sana ya düzen mi düzdüler
Perdelerin tel tel edip üzdüler
Tellerini sırmadan mı süzdüler
Allı da turnam sinen de yarelendi mi
Yoksa ciğerlerin parelendi mi
Havayı ey deli gönül havayı
Ay doğmadan şavkı tutmuş ovayı
Türkmen kızı katar etmiş mayayı
Çekip gider bir gözleri sürmeli
Kuru kütük yanmayınca tüter mi
Ak gerdanda çifte benler biter mi
Vakti gelmeyince bülbül öter mi
Ötüp gider ötüp gider bir gözleri sürmeli
Ötüp gider bir gözleri sürmeli
Dere kenarında yerler hurmayı
Kılavuz ederler telli turnayı
Ak göğsün üstünde ilik düğmeyi
Çözüp gider bir gözleri sürmeli
Çözüp gider bir gözleri sürmeli
Karac’oğlan derki geçti ne fayda
Bir vefa kalmadı ok ile yayda
kırklar meydanına vardım
gel beri ey can dediler
izzet ile selam verdim
gel işte meydan dediler
dem dem dem dem ali ye
demmidemmi dem ali ye
dem ali ye hem vuruya hacı bektaş i veliye
gir semaha bile oyna
silinsin açılsın ayna
kırk yıl kazanda dur kayna
daha çiğsin can dediler
şah hatayım nedir halın
Hakk’a şükret kaldır elini
gıybetten kese gör dilin
her kula yeksan dediler
Allah Allah Allah Allah hay hay
yürüyün yürüyün şevk ile yürüyün
yürüyün yürüyün aşk ile yürüyün
yürüyün yürüyün Hak ile yürüyün
lalem böyle buyurdum
kutlu idim uyurdum
elimde evimi yıktım
tutmadım ele buyurdum
aslım karabağlıdır
sıtkım Hakk’a bağlıdır
vakitsiz gül açılmaz
gül zamanına bağlıdır.
söz:şah hatayi
kaynak:mehmet mustafa dede
derleyen: sabahat akkiraz
Urum Abdalları gelir dost deyi
Eğnimizde aba hırka post deyi
Hastaları gelir derman isteyi
Sağlar gelir şahım Abdal Musaya
Hintten bezirganlar gelir yayınır
Pişer lokmaları açlar doyunur
Bunda aşıkları gelir soyunur
Erler gelir şahım Abdal Musaya
Meydanında dara durmuş gerçekler
Çalınır koç kurbanlara bıçaklar
Döğülür kudüm açılır sancaklar
Tuğlar gelir şahım Abdal Musaya
Her matem ayında kanlar saçarlar
Uyandırıp Hak çerağın yakarlar
Demine Hu deyip gülbang çekerler
Nurlar gelir şahım Abdal Musaya
İkrarıdır koçyiğidin yuları
Muannidi çeksem gelmez ileri
Akpınarın yeşil gölün suları
Çağlar gelir şahım Abdal Musaya
Alim almış Züfikarı destine
Sallar durmaz Yezidlerin kasdına
Tümen tümen gene Alinin üstüne
Sırlar gelir şahım Abdal Musaya
Benim bir isteğim vardır Kerimden
Münkir bilmez evliyanın sırrından
Kaygusuzum ayrı düştüm Pirimden
Ağlar gelir şahım Abdal Musaya
be erenler be gaziler
gelen mürteza alidir
yezide batın kılıcı
çalan mürteza alidir
hü hü hü hü çalan mürteza alidir
hey dost hey dost hey dost hey dost
çalan mürteza alidir
alaça indirmiş özünü
hakka bağlamış özünü
kırklar ile bir üzümü
yiyen mürteza alidir
hü hü hü hü yiyen mürteza alidir
hey dost hey dost hey dost hey dost
yiyen mürteza alidir
yürü turnam yürü yürü
gitti katar kalmaz geri
şu sinende akan teri
doldur ver içeyim zehri
hü hü hü hü doldur ver içeyim zehri
hey dost hey dost hey dost
doldur ver içeyim zehri
turnam vermiş sesini
imamlar çeker yasını
yine kendi devesini
çeken mürteza alidir
alidir allahın dostu
hü deyip zülfikar kesti
selmanı süm bülü desti
veren mürteza alidir
eylen durnam eylen durnam eylen eylen
gönül bağlar deste deste
bağdata gönderir deste
mihmandan bir dolu iste
sunan mürteza alidir
hü hü hü hü hü sunan mürteza alidir
gerildi çıktı havaya
indi döşenir ovaya
güvercin kondu kayaya
konan mürteza alidir
yürü durnam yürü yürü
gitti katar kalmaz geri
şu sinen akan teri
doldur ver içeyim zehri
zülfikar kemer var belinde
gaziler yürür sağı solunda
mirac-ı muhammed yolunda
giden mürteza alidir
hey dost hey dost hey dost hey dost
giden mürteza alidir
hü hü hü hü hü giden mürteza alidir
eylem turnam eylem turnam eylem eylem
getür ahret ağızını
aşık çeker yazığını
muhammedin yüzüğünü
yutan mürteza alidir
hey dost hey dost hey dost hey dost
yutan mürteza alidir
hü hü hü hü hü yutan mürteza alidir
cennetin yemişi elma
sarar benzimi sorma
şah hatayım gafil olma
gelen mürteza alidir
çektirme cefalar yandırma nara
yitirdim aklımı oldum divane
köşeyi vahdette koyma avare
darul aman cemalettin velim yar
sıtkı yakma ömrüm kalu kıl ile
hazine bulunmaz kuru fal ile
yırtık gömleğ ile eski şal ile
daha böyle nasıl olur halım yar
kerbela çölünden sakin mi geldin
ne yaman firgatli ötersin turnam
imam ali katarına uyuban
kırkların semahın tutasın turnam
kırklar senin ile biledir bile
yedilerin kanın komayın kollar
ol hızır nebiden yardımcın ola
güruhu naciye eresin turnam
alini avazı sende bulundu
ne yaman ötersin bağrım delindi
o pirden bir haber alda gel şimdi
gönlümün gamını atasın turnam
ezel bahar yaz ayları doğanda
semah tutup gökyüzüne ağanda
yavru şahin tellerine değende
alim dost dost diye ötesin turnam
dedemoğlu durmuş katli niyaza
oturmuş kandili bellini çözer
mecnun leyla için çölleri gezer
can ver ki canana yetesin turnam
Abdal Olsam Şallar Giysem Ağnime
Gezen Abdallara (Da Anam) Eş Deli Gönül
Ta Ezelden Aşıkların Kalbine
Değer İragipten (Anam) Taş Deli Gönül
Bir Hüsnü Güzele (Anam) Meylimi Verdim
Kalbimde İkrarımda (Anam) Dilimde Verdim
Ben Dostu Gördükçe (Anam) Artıyor Derdim
Aksın Gözlerimden (Anam) Yaş Deli Gönül
(Yeldirme)
(Ey Dost) Sen Özümü Erenlerden Ayırma
Zamane Halkına Sırrın Duyurma
Alem Sele Gitmis Yanıp Kayırma
Sen Kendi Sevdana Coş Deli Gönül
Gelmiş İken Bir Habercik Sorayım
Niçin Gitmez Yıldız Dağı Dumanın
Gerçek Erenlere Yüzler Süreyim
Niçin Gitmez Yıldız Dağı Dumanın
Alçağında Al Kırmızı Taşın Var
Yükseğinde Turnaların Sesi Var
Ben De Bilmem Ne Talihsiz Başın Var
Niçin Gitmez Yıldız Dağı Dumanın
Benim Şah’ım Al Kırmızı Bürünür
Dost Yüzün Görmeyen Düşman Bilinir
Yücesinden Şah’ın İli Görünür
Niçin Gitmez Yıldızdağı Dumanın
El Ettiler Turnalar Bazlara
Dağlar Yeşillendi Döndü Yazlara
Çiğdemler Taşınsın Söylen Kızlara
Niçin Gitmez Yıldız Dağı Dumanın
Şah’ın Bahçesinde Gonca Gül Biter
Anda Garip Garip Bülbüller Öter
Bunda Ayrılık Var Ölümden Beter
Niçin Gitmez Yıldız Dağı Dumanın
Ben De Bildim Su Dağların Sahisin
Gerçek Erenlerin Nazargâhısın
Abdal Pir Sultan’ın Seyrangâhısın
Niçin Gitmez Yıldız Dağı Dumanın
Gokmazki avcı var deyil yallarda can pire gurban
Muhabbet getirir dost dillerinde
Muhabbet getirir dost dillerinde
Gokmazki avcı var deyil yallarda can pire gurban
Sakının durnalar durum kısıdır
Hoyraz durur cocuklar üşüdü
Ali yar Ali yar Ali yar Ali yar cab pire gurban
gonup göçmek evliya isidir
gonup göc ki söylensin dillerde can pire gurban
gonup göçmek evliya isidir
gonup göc ki söylensin dillerde can pire gurban
musa eroglu
Kaldır kaldır kollların kaldır
Çek yayını okluğun doldur
İki kaşın arasında
Hakka giden doğru yoldur ,doğru yoldur
Şah Hatayi’m hana söyler
Sırrını süphana söyler
Bu yola göğnü olmayan
Yüzbin defa mana söyler
Turnam gider düzüm düzüm
Kanadı boynundan uzun
Turnam benim iki gözüm
Dost Ali Dost Ali Dost
Dost, turnam handan gelirsin
Hangi diyarda kalırsın
Hangi bağın gülüsün
Hangi Bahçenin bülbülüsün
Al durnam al durnam
Kanatlarını sal durnam
Eylen size bir haber
Dumanın kanadı yeşil
Kanadı boynan(boynuna)dolaşır
Aşkından cihana düşür
Dost Ali dost Ali dost
Turnam handan gelirsin
Hangi diyarda kalırsın
Hangi bağın gülüsün
Hangi Bahçenin bülbülüsün
Al durnam al durnam
Kanatlarını sal durnam
Eylen size bir haber
Yöre:Tunceli
Ağırlama :Şah Hatayi
Yeldirme :Anonim
Secde haktır Adem’e
Seyrangahız aleme
El ele el Hakka dedik,
Geldik bu deme
Kursanlar tığlanıp gülbenk çekildi
Gaflet uykusundan uyana geldim
Dört kapı sancağı anda dikildi
Üryan büryan olup meydana geldim
Evvel eşiğine koydum başımı
İçeri aldılar döktüm yaşımı
Erenler yolunda gör savaşımı
Can baş feda edip kurbana geldim
Ol deme uyandı batın çerağı
Rehberim boynuma bend etti bağı
Üç adım ileri attım ayağı
Koç kurban dediler inana geldim
Dört kapı selamın verip aldılar
Pirin huzuruna çekip geldiler
El ele el Hakka olsun dediler
Henüz masum olup cihana geldim
Pirim kulağıma eyledi telkin
Şah-ı Vilayete olmuşuz yakın
Mezhebim Ca’fer -i sadık-ül metin
Allah dost eyvallah peymana geldim
Yüzüm yerde özüm darda durmuşam
Muhammed Ali’ye ikrar vermişem
Sekahüm hamrini anda görmüşem
İçip kana kana kestane geldim
Yolumuz on iki İmam’a çıkar
Mürşidim Muhammed Ahmed-i Muhtar
Rehberim Ali’dir sahip-Zülfikar
Kulundur Şahi’ya divana geldim
(Yeldirme)
Şah-ı merdan hüruc etti
düldüle oldu süvari
Mazlumun carına yetti
Ali’m saldı zülfikarı
Bir Hacı Bektaş var idi
Ali misali yar idi
Mürkirler görmez kör idi
Yürüttü cansız duvarı
Muhyiddin kaynadı taştı
Gel beri gel tanrı dostu
Bu idi sözümün kastı
Haktan ayrı görme yari
Yürü güzel yürü yolundan yürü
Ağustos ta erir yaylanın karı
Ne de güzel olur erkanın gülü
O da sevdiğine sazılan gelir
Kaldır kollarını çimeni yeşil
Girdiğin erkandır kendini devşir
Evlerine vardım da dopdolu nurdan
Biz de bunu böyle aldık uludan
Hetayinim eydir ey şahı merdan
Merdan merdan merdan da şahım Ali’dir
II ÇAĞIRMA
Açılsın kapılar şaha gidelim
Açılsın kapılar şaha gidelim
Başına bürünmüş ol yeşil çember
Koynuna doldurmuş mis ile amber
Kabenin bünyadı Halil Peygamber
Çalmış kalemini mim üstüne
III ÇAĞIRMA
Yürü güzel yürü yolundan yürü
Ağustos ta erir yaylanın karı
Ne de güzel olur erkanın gülü
O da sevdiğine sazılan gelir
Kaldır kollarını çimeni yeşil
Girdiğin erkandır kendini devşir
Evlerine vardım da dopdolu nurdan
Biz de bunu böyle aldık uludan
Hetayinim eydir ey şahı merdan
Merdan merdan merdan da şahım Ali’dir
Fid verilmiş göçte uçan kuşlara
Bakmazmısın gözden akan yaşlara
Sular başını vurmuş taştan taşlara
Çağlar ya Muhammet Ali çağırır
Gökte çarkı felekte semah dönüyor
Talip olan mürşidinden kanıyor
Kandiline bir nur inmiş yanıyor
Yanar ya Muhammet Ali çağırır
Dertliler gelmiş derman isterler
Dertli hasta gelmiş derdini üsteler
Yarasına merhem çalan ustalar
Sağlar ya Muhammet Ali çağırır
EYDİR HETAYİNİM vardır aşağı
Aşık olanların yanar ışığı
Hasan Hüseyin’in uyur beşiği
Uyurdu ya Muhammet uyardı Ali
Turnam turnam a güzel turnam
Sen olmayınca ben burda durmam
Güzel severiz usuldur boyu
Karadır kaşları tatlıdır dili
Eyilsek Muhammet kalksak ya Ali
Eyleninde haber verin Ali’den
Turnam turnam a güzel turnam
Sen olmayınca ben burda durmam
Hayal hayal olmuş dostun elleri
Akla göyüm sokunmuştur telleri
Haktan gelmez oldu pir selamları
Eyleninde haber verin Ali’den
Turnam turnam a güzel turnam
Sen olmayınca ben burda durmam
Bizim evlerimiz gayipte sırda
Yezidin gözüne çekilir perde
Tiflis derler alâ şanlı bir köyde
Üç gün mihman oldunuzmu turnalar
Turnam turnam a güzel turnam
Sen olmayınca ben burda durmam
HETAYİNİM eydir ağılar aldım
Erenler yanında lezzetin tattım
Bin doksan da bir sevdaya uğradım
Ne olduğumu bilemedim turnalar
Turnam turnam a güzel turnam
Sen olmayınca ben burda durmam
iki turnam gelir rengi yemyeşil
biri imam hasan ol paki naki
biri imam hüseyin cennette bir gül
eylen turnam eylen eylen
ali misin sen yoksa hacıbektaş velimisin sen,,
iki turnam gelir rengi kırmızı
biri imam zeynel edem niyazı
biri imam bakır sürelim yüzü
eylen turnam eylen eylen
ali misin sen yoksa hacıbektaş veli misin sen..
iki turnam gelir rengi beyazdır
biri taki naki zikri niyazdır
birde askeri mehdi rengi hicazdır
eylen turnam eylen eylen
ali misin sen yoksa hacıbektaş veli misin sen..
görnes yöresi
Aşk ile bildim kendimi,
Aşk ile yıktım bendimi,
Aşk ile yendim fendimi,
Aşığım Kalu Beladan.
Aşkın dolusunu içtim,
İçip de kendimden geçtim.
Sevgi gömleğini biçtim,
Aşığım Kalu Beladan
Aşk ile kemalı buldum,
Aşk ile seyrana geldim,
Aşkın meyi ile doldum,
Aşığım Kalu Beladan
Aşk sırattan İnce’yimiş,
Aşk taze bir goncayımış.
Aşk her daim genceyimiş,
Aşığım Kalu Beladan
Bütün mürşidlerin terif ettiği
Sadıkların menziline yettiği
Enbiyanın Evliyanın gittiği
İzde ben bir insan olmaya geldim
Ben de bir zamanlar baktım bakıldım
Nice yıllar bir kemende takıldım
O aşkı mecazla yandım yakıldım
Közde ben bir insan olmaya geldim
Süregeldim aşk meyini içerek
Her bir akı karasından seçerek
Varlık dağlarını delip geçerek
Düzde ben bir insan olmaya geldim
Gör ki Nimri Dede şimdi neyleyi
Gerçek aşkı her gönüle söyleyi
Her türlü sefaya veda eyleyi
Sazda ben bir insan olmaya geldim
Cevrin bana miydi yoksa yare mi
Hancer vurup sizilatma yaremi
Sah Huseyin icin sar bu yaremi
Yarami ellere baglatma Ali
Bunca dert verdin de bin dahi yeter
Bahcede bulbuller sakiyip oter
Bunca aglattigin veliyi yeter
Yaram acip kanim caglatma Ali
Yuru guzel yuru yol alamazsin
Azrail olsan can alamazsin
Hele sen dunyayi kalbura koysan
Benden muhabbetli yar bulamazsin
Gidiyorum Gayrı Gül Benzim Soluk
Od Düştü Sineme Yanıktır Yanık
Ölüm Allah Emride Zalim Ayrılık
Hangine Yanayımda Derdim Çok Benim
Pir Sultan Abdal’ım Da Dost Kırklar Yediler
Bu Yolu Erkani Da Acanım ….
Herkes Sevdiğini De Bile Dediler
Hangine Yanayım Derdim Çok Benim
has nenni nenni de dost nenni nenni
eylenin turnalar bende geleyim
güzel yüzlü o pirimin aşkına
has nenni nenni ha dost nenni nenni
eylenin turnalar da
bende varayım da
haber sorayım da
yoldaş olayım
turnam kanadım ala
sayamadım indim göle
yedi mi sekiz mi ola
turna ben avcı değilem
cana kıyıcı değilem
has nenni nenni nenni
dost nenni nenni nenni
be erenler be gaziler
gelen mürteza alidir
yezide batın kılıcı
çalan mürteza alidir
hü hü hü hü çalan mürteza alidir
hey dost hey dost hey dost hey dost
çalan mürteza alidir
alaça indirmiş özünü
hakka bağlamış özünü
kırklar ile bir üzümü
yiyen mürteza alidir
hü hü hü hü yiyen mürteza alidir
hey dost hey dost hey dost hey dost
yiyen mürteza alidir
yürü turnam yürü yürü
gitti katar kalmaz geri
şu sinende akan teri
doldur ver içeyim zehri
hü hü hü hü doldur ver içeyim zehri
hey dost hey dost hey dost
doldur ver içeyim zehri
turnam vermiş sesini
imamlar çeker yasını
yine kendi devesini
çeken mürteza alidir
alidir allahın dostu
hü deyip zülfikar kesti
selmanı süm bülü desti
veren mürteza alidir
eylen durnam eylen durnam eylen eylen
gönül bağlar deste deste
bağdata gönderir deste
mihmandan bir dolu iste
sunan mürteza alidir
hü hü hü hü hü sunan mürteza alidir
gerildi çıktı havaya
indi döşenir ovaya
güvercin kondu kayaya
konan mürteza alidir
yürü durnam yürü yürü
gitti katar kalmaz geri
şu sinen akan teri
doldur ver içeyim zehri
zülfikar kemer var belinde
gaziler yürür sağı solunda
mirac-ı muhammed yolunda
giden mürteza alidir
eylem turnam eylem turnam eylem eylem
getür ahret ağızını
aşık çeker yazığını
muhammedin yüzüğünü
yutan mürteza alidir
hey dost hey dost hey dost hey dost
yutan mürteza alidir
hü hü hü hü hü yutan mürteza alidir
cennetin yemişi elma
sarar benzimi sorma
şah hatayım gafil olma
gelen mürteza alidir
çektirme cefalar yandırma nara
yitirdim aklımı oldum divane
köşeyi vahdette koyma avare
darul aman cemalettin velim yar
sıtkı yakma ömrüm kalu kıl ile
hazine bulunmaz kuru fal ile
yırtık gömleğ ile eski şal ile
daha böyle nasıl olur halım yar
kerbela çölünden sakin mi geldin
ne yaman firgatli ötersin turnam
imam ali katarına uyuban
kırkların semahın tutasın turnam
kırklar senin ile biledir bile
yedilerin kanın komayın kollar
ol hızır nebiden yardımcın ola
güruhu naciye eresin turnam
alini avazı sende bulundu
ne yaman ötersin bağrım delindi
o pirden bir haber alda gel şimdi
gönlümün gamını atasın turnam
ezel bahar yaz ayları doğanda
semah tutup gökyüzüne ağanda
yavru şahin tellerine değende
alim dost dost diye ötesin turnam
dedemoğlu durmuş katli niyaza
oturmuş kandili bellini çözer
mecnun leyla için çölleri gezer
can ver ki canana yetesin turnam
Dolduğumuz evler dol’olsun nurdan
Bizde böyle gördük uludan pirden
Yardımcımız olsun ol Şah-ı Merdan
Eylesinler erenler semah eylesin
Semah eyleyenler haslar hasıdır
Semah eylemeyen Hakk’ın nesidir
Abdal Pir Sultan’ım er nefesidir
Eylesin erenler semah eylesin
Muhammed Mustafa Halillullahtır
Şu dünyada baki kalan Allahtır
Abdal Olsam Şallar Giysem Ağnime
Gezen Abdallara (Da Anam) Eş Deli Gönül
Ta Ezelden Aşıkların Kalbine
Değer İragipten (Anam) Taş Deli Gönül
Bir Hüsnü Güzele (Anam) Meylimi Verdim
Kalbimde İkrarımda (Anam) Dilimde Verdim
Ben Dostu Gördükçe (Anam) Artıyor Derdim
Aksın Gözlerimden (Anam) Yaş Deli Gönül
(Yeldirme)
(Ey Dost) Sen Özümü Erenlerden Ayırma
Zamane Halkına Sırrın Duyurma
Alem Sele Gitmis Yanıp Kayırma
Sen Kendi Sevdana Coş Deli Gönül
Bağın kapusunu açtım
Sandım ki cennete düştüm
Yar ile tenha buluştum
Ne bağ duydu ne bağbancı
Seherin bülbülü öttü
Öttü de murada yetti
Teslim Abdal yükün tuttu
Ne bağ duydu ne bağbancı
Teslim Abdal / RUHİ SU
Cevrin bana miydi yoksa yare mi
Hancer vurup sizilatma yaremi
Sah Huseyin icin sar bu yaremi
Yarami ellere baglatma Ali
Bunca dert verdin de bin dahi yeter
Bahcede bulbuller sakiyip oter
Bunca aglattigin veliyi yeter
Yaram acip kanim caglatma Ali
Evvel emanet budur ki
Piri rehberi tutasın
Kadim erkana yatasın
Tarikiyle mustakime
Vardı kırklar makamına
Oturuban oldu sakin
Cümleside secde kıldı
O hazreti emrullaha
Muhammet sürdü yüzünü
Hakka teslim etti özünü
Cebrail verdi üzümü
Hasan Hüseyin ol şaha
Cümleden ulu yolumuz
Eldedir küllü varımız
Birimize neşter vursan
Hep birden akar kanımız
Selman Şeydulahtan geldi
Hü deyip içeri girdi
Bir üzüm tanesin koydu
Selmanın keşkullahına
Kuduretten bir el geldi
Ezdi bir engür eyledi
Hatemi parmakta gördü
Uğradı bir müşkül hale
Ol şerbetten biri içti
Cümleside oldu hayran
Mümin Müslim üryan büryan
Hep girdiler semaha
Muhammedim coşa geldi
Tacı başından düştü
Kemeri kırk pare oldu
Hepsi sardı kırklara
Muhammet evine gitti
Ali hakı tavaf etti
Hatemi önüne koydu
Dedi Seddarsın ya Ali
Şah Hatayim vakıf oldum
Ben bu sırrın ötesine
Hakkı inandıramadım
Özü çürük ervaha
Söz – Şah Hatayi ( Anonim) 16.YY
Ya Hızır Ya Hızır Ne Çağlar Oldu
Ya Hızır Ya Hızır Ya Hızır Ne Çağlar Oldu
Talip Gelmez Oldu Pir Nefesine
Elin Alıp Gitmez Oldu Yazına
Dağlar Sindi Tepeler Gölgesine
Büyüdü Tepeler Ne Dağlar Oldu
Ya Hızır Ya Hızır Ne Dağlar Oldu
Ya Hızır Ya Hızır Ya Hızır Ne Dağlar Oldu
Nesimi Yüzüldü Mansur Asıldı
Ali Düldüle Bindi Küffar Basıldı
Nice Ulu Sular Arktan Kesildi
Aktı Kör Pınarlar Ne Çaylar Oldu
Ya Hızır Ya Hızır Ne Çaylar Oldu
Ya Hızır Ya Hızır Ya Hızır Ne Çaylar Oldu
Gönül Turnam Uçtu Gitti Gölünden
Bülbül Vazgeçer Mi Gonca Gülünden
Abdal Pir Sultanım Çarkın Elinden
Dideler Yaş Döktü Kan Ağlar Oldu
Ya Hızır Ya Hızır Kan Ağlar Oldu
Ya Hızır Ya Hızır Ya Hızır Kan Ağlar Oldu
feyzullah çınar/sivas
Hudey,hudey,demler hudey,
Hudey,hudey canlar hudey.
Nurdan kuşak kuşattılar belime
Hak Muhammet Ali geldi dilime
İndim gittim on iki imamların yoluna
İmamlar dizarını görmeye geldim
Derviş olan bunda hırkasını ister
Var ol rehberini mürşide göster
Yüküm lail gevherdir bir satan ister
Kimini alıp kimini satmaya ister
Hep muhipler mürşidine kapalı
Duvarlar lail gevher yapılı
Bir şehir var 72 kapılı
Kimini açıp kimini örtmeye geldim
KUL HİMMETİM göye kim kimler uçtu
Ol İdris Peygamber huleler biçti
Suyu suya köprü kurup kim geçti
Erenler cemalini görmeye geldim
Pirimden bir dolu geldi içti
Mürşidin ardında vurdu uç diye
Kıldan köprü yaratmış geç diye
Uğradım üstüne fazla yol oldu
Bir kapı açıldı içeriye girdim
Hak mizan kul olmuş ben onda gördüm
Bir ayak üstünde bin saat durdum
Şunda ilimlerim zızıladı çöl oldu
EYDİR HETAYİNİM şahların şahı
Alnına nur doğmuş alemler mahi
Ben pirimi gördüm dönmem bir daha
Oturağım durağım küllü var oldu
Avcı değilem ki düşem izine
Kaça kaça kanlar indi dizine
Sürmeler mi çektin konur gözüne
Kaçma benden kaçma avcı değilim
Sana derim sana geyik erenler
Bize sevda sana dalga verenler
Dilerim Mevladan onmaz vuranlar
Kaçma benden kaçma avcı değilim
Eyler ŞAH HATAYNİM uçan kaçandan
Zerrece korkmazik bu tatlı candan
Gitip davacı olma atana benden
Kaçma benden kaçma avcı değilim
Mürşidin nefesi hak nefesidir
Gitme dediğine giden asıdır
Mürşidin rızası hak rızasıdır
Hak deyip tuttuğum şahtan ayrılmam
Hep erenler bir araya derilse
Anda aşıklar aşıklara haber verilse
Aşık er hak gözüyle görülse
Hak deyip tuttuğum şahtan ayrılmam
EYDİR HETAYİNİM hak tuttu elimi
Zahir de batında hak görür bizi
Gerçek erenlerden aldım haberi
Hak deyip tuttuğum şahtan ayrılmam
Neymişsin sen neymişsin
Derin göllerde büyümüşsün
Bir asılca soymuşsun
Erkanların gülüymüşsün
Ördeğim nereden gelirsin
A canım nereden gelirsin
Ördek ördek yeşil ördek
Kanatlarını devşir ördek
Eyleninde haber verin Alimden
Seçerler insanın kemin
Ederler yarenin emin
Sürelim erenler demi
Ördek ördek yeşil ördek
Kanatların devşir ördek
Neymişsin sen neymişsin
Derin göllerde büyümüşsün
Bir asılca soymuşsun
Erkanların gülüymüşsün
Ördeğim nereden gelirsin
A canım nereden gelirsin
Ördek ördek yeşil ördek
Kanatlarını devşir ördek
Eyleninde haber verin Alimden
HASAN’IM şaşma yolundan
Hakkı zikreyle dilinden
Fırsat geçince elinden
Dara dursan fayda nedir
İkrar versen fayda nedir
Ördek ördek yeşil ördek
Kanatlarını devşir ördek
Neymişsin sen neymişsin
Derin göllerde büyümüşsün
Bir asılca soymuşsun
Erkanların gülüymüşsün
Ördeğim nereden gelirsin
A canım nereden gelirsin
Ördek ördek yeşil ördek
Kanatlarını devşir ördek
Eyleninde haber verin Alimden
Bülbül seni gördüm feryada düştüm
Zarı efkarınla yandım tutuştum
Unuttuğumu bildim serimden geçtim
Bülbül ne ağlarsın nedir feryadın
Bülbül söyle derdin nedir bileyim
Ağladıkça çeşmin yaşını sileyim
Af eyle kusurumu kurban olayım
Bülbül ne ağlarsın nedir feryadın
Bir dahi bahçene gelip girmeyem
Cana derman ise gülünü dermeyem
Sakla sırrını yad ellere demeyem
Bülbül ne ağlarsın nedir feryadın
Ay yara karşı etme tenhada ağla
Var zülfin teline gonca gül bağla
İLHAMİ bendeye merhamet eyle
Bülbül ne ağlarsın nedir feryadın
Kirpiklerin oktur kemandır kaşı
Açıldı sinemde bağrımın başı
Dedelerim döktü kan ile yaşı
Varayım gideyim burdan A Sunam
Ben sana canımı eyledim feda
Seni bana verdi ol gani hüda
Fatıma neslimi nedir bu eda
Bir tel mi kopardım A Sunam
Ben sevmişim gönülden candan
Hiç senin haberin olmadı benden
Ferman mı okur tozdan dumandan
Dudağın lalinden demden A Sunam
EY SUNAM gönülden çıkarma beni
Feleğimi verir İlhami seni
Bir dolu kerem et mest eyle beni
Elinde tuttuğun candan A Sunam
Seni seven serden geçti
Namusum anlardan geçti
Devi gördü aklı şaştı
Ümüm hey de Mürteza Ali
Yatacağım kerbeladır
Çevresi hisar kaledir
Her cümleden aladır
Canım hey de Mürteza Ali
Aşkıla doldu ya şehrim
Mihriye de Muhammet yarim
Ver muradımı koyma muhrum
Canım hey de mürteza Ali
Kaleden toplar atıldı
Yezidin dili tutuldu
Canım aşkına dükildi
Canım hey de Mürteza Ali
HETAYİNİM emrine ferman
Sen eyle dertlere derman
Canım aşkına can kurban
Canım hey de Mürteza Ali
Felsefeni rehber kıldım kendime
Hiçbir hile düşürmedim kendime
Nevşehir’in Hacıbektaş yurduna
Pirim Hacı Bektaş ben sana geldim
Divanına sazım çalmaya geldim
Ben pirime mihman olmaya geldim
Ağlayan özümle gülmeye geldim
Pirim Hacı Bektaş ben sana geldim
Kırkların ceminde kazan kaynıyor
Lokmanın tadına insan doymuyor
Misali zezemden içen kanmıyor
Pirim Hacı Bektaş ben sana geldim
Gönlümden çıkmıyor Hünkar’ın dağı
Aşkınla yanıyor yüreğim bağı
Murtaza Yalçın’ın en son durağı
Pirim Hacı Bektaş ben sana geldim
Dem dem dem dem Ali dem’i
Erenler sürüyor erkanı yolu
Ya hızır ya hızır ya hızır
Dem Ali dem dem
Hey erenler bir gül açmış Hicaz’dan
Yaprağı Muhammed Deha’sı Ali
Gönül demden gezer aşk ile nazdan
Menzili Muhammed Pervazı Ali
Ya hızır ya hızır ya hızır
Dem dem dem Ali dem
Tadına doymadım yeşil donunun
Vuran baglarının gonca gülünün
Erenler yolunda Allah çölünün
Mecnun’u Muhammed Leyla’sı Ali
Ya hızır ya hızır Leyla’sı Ali
Dem dem dem dem Ali dem dem
Çark eyle çark eyle
Semah erenlerindir
Dogru görenlerindir
Bu yola eğri girmez Hak’ka girenlerindir
KAŞLARINDA MİM DUASI YAZILI HAYDAR YAZILI
CEMALİNDE TÜRLÜ BENLER DİZİLİ
SENİ SEVMEYENLER HAKTAN ÜZÜLÜR
PİR BALIM SULTANA BENZERSİN TURNAM
HAS NENNİ NENNİ DOST NENNİ
PİR BALIM SULTANA BENZERSİN TURNAM (TERS YÜRÜME YAPILIR.)
TURNAM GÖK YÜZÜNDE PERVANE DÖNER
DERTLİ AŞIKLARA BADELER SUNAR
AŞIKLARIN SENDE İNAYET UMAR
TABİBE LOKMANA BENZERSİN TURNAM
YÜRÜDE DİLBER YÜRÜ CANANA YÜRÜ
BUGÜN BEN PİRİMİ GÖRDÜM GELİR SALINI SALINI (HIZLIYA GEÇİLİR VE İÇE DÖNÜLÜR)SELAMINA KARŞI DURDUM BAĞRIM DELİNİ DELİNİ
ALLAH ALLAH ALLAH ALLAH HUDEY HUDEY HUDEY HUDEY
GEL DEDİM YANIMA GELDİ GAMZESİ SİNEMİ DELDİ
BİR İZZETLİ SELAM VERDİ ALDIM SEVİNİ SEVİNİ
ALLAH ALLAH ALLAH ALLAH HUDEY HUDEY HUDEY HUDEY (2)
EYLEN DUR SALLAN DUR TELLİ TURNAM EYLEN DUR (EYLENME YAPILIR)
KURU KÜTÜK KURU KÜTÜK YANMAYINCA TÜTER Mİ
AK GERDANDA AK GERDANDA ÇİFTE BENLER BİTER Mİ
VAKTİ GELMEYİNCE BÜLBÜL ÖTER Mİ
ÇEKİP GİDER ÇEKİP GİDER BİR GÖZLERİ SÜRMELİ
HAY HAY HAY HAY ÇEKİP GİDER ÇEKİP GİDER (HIZLIYA GEÇİLİR)
BİR GÖZLERİ SÜRMELİ
Sus gönlüm!
Çok dile getirme,
Her şeyi dillendirme,
Sen dile getirdikçe gönlüm coşuyor,
Meraklaşıy